Türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

hurriyet.com.tr
16 Haziran 2011
Çelik önce kabul edildiği işe daha sonra alınmayınca ilgili makamlara başvurdu. Yapılan değerlendirmeler sonucunda, Çelik’in cinsel yönelimi dolayısıyla işe alınmadığına ve ayrımcılığa uğradığına karar verildi.

Çelik hikayesini KaosGL dergisinden Murat Köylü’ye anlattı:

Bu yıl Ocak ayında İstanbul’da bulunan bir şirkete CV’sini göndererek iş başvurusunda bulunan Çelik, görüşmeye çağırıldı. Söz konusu pozisyonun gerekliliklerini yerine getirdiğine karar verildi. Cuma günü yapılan mülakatta “Salı gel başla” denildi.

Dış görünüşü ve hali tavrıyla yönelimini gizleyen ancak kendisine neden zorunlu askerlikten muafiyet belgesi olduğunun sorulması üzerine durumu açıklayan Çelik, buna rağmen “Tamam, evrakları getir, Salı günü işe başla” yanıtı aldı.

“BU DURUMUNUZDAN DOLAYI…”
Ancak ertesi gün, görüştüğü insan kaynakları yetkilisinin kendisini arayarak kararın değiştiğini bildirdiğini söyleyen Çelik, kendisine “Cinsel tercihinizden dolayı, bu durumunuzdan dolayı sizin işe alımınızı iptal etmek zorundayız” dendiğini anlattı.

Bütün itirazları ve ısrarlarına karşın bir yanıt alamayan Çelik, önce Lambdaistanbul Dayanışma Derneği’ne gitti, bir hafta sonra da Başbakanlık İnsan Hakları Kurulu’na internetten başvuru yaptı.

Bir sonra gelen yanıt üzerine insan hakları ile ilgili çalışan bir öğretim üyesi ile bir araya gelen Çelik’in elinde şu an T.C. İstanbul Valiliği İl İnsan Hakları Kurulu’nun, Başbakanlık İnsan Hakları Kurulu’nun 01.02.2011 tarihli 242 no.lu yazısına ithafen hazırladığı 3 Haziran 2011’de açıklanan 25689 sayılı kararı var.

OYBİRLİĞİYLE “AYRIMCILIK” KARARI
Karar metninde söz konusu şirketin yeni bir yapılanmadan dolayı eleman ihtiyacının kalmadığını gerekçe göstererek başvuruda bulunanların taleplerinin iptal edildiğini belirtmiş olmasına rağmen, "Serkan Çelik'in işe alınmamasının nedeninin ilgilinin cinsel tercihinin olduğu, ilgili kurumun önyargıları temel alan ve bunları kuvvetlendiren bir işlemde bulunduğu, bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 14. maddesi "Ayrımcılık Yasağı" kapsamında değerlendirilerek "ayrımcılık" yapıldığı görüşüne oybirliğiyle varılmıştır" deniyor.

Karar Pazartesi günkü kurul toplantısında tüm üyelerin imzasına açılacak, tamamlandıktan sonra ise şikayetçiye gönderilecek. Bu arada söz konusu şirkete de yine Kurul tarafından bir uyarı yazısı gönderildi.


Sosyalist LGBT'ler Bir Araya Geliyor


Bir grup sosyalist LGBT, 17 Haziran'da Bellek ve Kültür Sosyolojisi Çalışmaları Derneği'nde bir forum düzenleyerek, "Türkiye'de eşcinsel hareketin dünü, bugünü ve geleceğini, eşcinsel hareketin sol politizasyonunu" tartışacak.
İstanbul - BİA Haber Merkezi
15 Haziran 2011, Çarşamba

"Ufkunda sosyalizm tahayyülü olan, Marksizm'i insanlığın kurtuluşunda ve eşcinsellerin özgürleşmesinde güncel bir rehber olarak gören örgütlü-örgütsüz tüm eşcinselleri" politik ve etik bir yükümlülük olarak örgütlenmeye çağıran bir grup sosyalist LGBT, forum düzenliyor.
Forumun örgütleyicilerinden Birol Dinçel bianet'e yaptığı açıklamada, "Türkiye'de sosyalist hareketin heteroseksizm, homofobi ve eşcinsel özgürlüğü konusunda politik vizyondan yoksun olduğunu, böyle olmasında bugüne dek sesini ve sözünü örgütlemekten kaçınan sosyalist eşcinsellerin payı olduğunu" vurguladı.
Forumun, "sosyalist ve eşcinsel hareket arasında kuramsal ve eylemsel bir ortaklaşma çabasına hizmet edeceğini" belirten Dinçel, hem sosyalist hareketin eşcinsellere bakışında bir baskı ve diyalog aracına ihtiyaç olduğunu hem de "liberalleşen eşcinsel harekete karşı sosyalist sol politikleşmeye ihtiyaç olduğunu" ifade etti.

Sanık Baba Hala Teslim Olmadı

Oğlu Ahmet Yıldız'ı eşcinsel olduğu için öldürmekle suçlanan baba Yahya Yıldız'ın yargılandığı davanın yedinci duruşması yarın. Lambdaistanbul adliye önünde, Kaos GL Ankara'da basın açıklaması yapıyor.
İstanbul - BİA Haber Merkezi
15 Haziran 2011, Çarşamba

Eşcinsel olduğunu açıkladıktan sonra, 2008'de, 26 yaşında öldürülen Ahmet Yıldız'ın yedinci duruşması yarın (16 Haziran) saat 11.40'ta, Üsküdar Birinci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek.

SPoD Çağırıyor!


LGBT hareketini sosyal haklar alanında daha da güçlendirmeyi amaçlayan yeni bir örgüt kuruyoruz!
SOSYAL POLİTİKALAR, CİNSİYET KİMLİĞİ VE CİNSEL YÖNELİM ÇALIŞMALARI DERNEĞİ (SPoD) kimlik politikaları ile sosyal politikaları bir arada anlamayı, herkesin, ve özelde LGBT’lerin çalışma, sağlık, eğitim, barınma gibi alanlarda haklarını savunmayı ve geliştirmeyi amaçlıyor.
Gün geçtikçe güçlenen LGBT hareketi ve sosyal haklar mücadelesine katkıda bulunmasını umduğumuz SPoD’un örgütlenme ve çalışma yöntemini sizlerle paylaşmak amacıyla düzenlediğimiz kokteyle katılmanızı heyecanla bekliyoruz.
Görüşmek dileğiyle,

Yer: Amargi Feminist Kitabevi
Adres: Katip Mustafa Çelebi Mah. Tel Sok. No: 16 Beyoğlu-İstanbul
Tarih: 15 Haziran 2011
Saat: 19.00
ÇAĞRICILAR
Begüm Başdaş
Cenk Soyer
Cihan Hüroğlu
Erdal Demirdağ
Fatih Yüksel
Hasan Metehan Özkan
Mehmet Tarhan
Murat Çekiç
Sedef Çakmak
Tarkan Fenercioğlu
Özlem Çolak
Zafer Çeler
Zeliha Deniz

SPoD Deklarasyon Metni


Lezbiyen, gey, biseksüel ve translara yönelik ayrımcı açıklamalar yapan ve uygulamalarda bulunan kişi, kurum, medya organı gibi kategorilerde belirlenen adaylar arasında yer alan Elönü şayet ödülü kazanırsa ;
 
"İlk önce şunu söylemek istiyorum,  benim eşçincelliğe karşı tavrım ve duruşum yok. 
 
Yazımda herhalde yanlış ifade etmişim yada arkadaşlar anlatmak istediğim şeyi yanlış anlamışlar. 
 
Fakat bu ödüle aday gösterilmemi hoşgörü ile karşılıyorum. Eğer ödülü bana verecek olurlarsa almaya giderim. Gittiğimde de eşcinsellikle ilgli düşüncelerimi de arkadaşlarla paylaşırım. Yanlış anlamayı gidermeye çalışırım."
 

Peki bu kadın ne yazmıştı da ödül adaylığına layık görülmüştü;Kişilerin yaşadığı şiddete, tacize bilet kesme cüretimin olmayışı  bana göre eşcinselliğin bir  hastalık olduğu düşüncesini kuvvetlendirir. Değilse bile cılkı çıkmış bir aşağılamayı bu insanların üzerine boca etmemeyi Allah’tan öğrendim. Ne yapacağız yani bu adam eşcinsel cumaya gelemez bununla aynı safta durulmaz okuduğu duaya amin denilmez mi diyelim. Tamamı>>

12 Haziran 2011 genel seçimleri sonucunda oluşacak yeni meclisin en önemli meselelerinden biri de 1982 Anayasası’nın tümden değiştirilmesi. Seçim kararından çok öncesinden beri, ve şimdi seçim meydanlarında da 1982 Anayasası’nın tümden değiştirilmesi toplumun tüm kesimlerince konuşuluyor, tartışılıyor. LGBT (lezbiyen, gey, biseksüel ve trans) örgütleri de 2007 yılından beri anayasanın “eşitlik” maddesine “cinsel yönelim” ve “cin…siyet kimliği” ibarelerinin eklenmesi konusunda mücadele veriyor. Bu mücadele kapsamında Türkiye’deki LGBT örgütlerinin ortaklaşa oluşturduğu LGBT Hakları Platformu, 2010 Mayıs’ında “Yogyakarta İlkeleri ışığında 1982 Anayasası” adlı kitapçığı yayınladı. Bu çalışmada, 2006′da BM öncülüğünde toplanan insan hakları alanında uzman kişilerin kaleme aldığı Yogyakarta İlkeleri* ışığında 1982 Anayasası incelenmişti.
Yeni bir anayasada LGBTT bireylerin taleplerinin nasıl yanıt bulacağının tartışılacağı toplantı 10 Haziran 2011 Cuma günü İstanbul Barosu Kültür Merkezi Konferans Salonunda saat 16:30′da yapılacak. Toplantıda Yogyakarta İlkeleri’nin mimarlarından, Londra’daki King’s College Üniversitesi’nde insan hakları hukuku profesörü olan Prof. Robert Wintemute ve yukarıda anılan “Yogyakarta İlkeleri ışığında 1982 Anayasası” adlı çalışmayı hazırlayanlardan Lambdaistanbul avukatı Fırat Söyle konuşacaklar.
LGBT bireylerin eşitlik ve ayrımcılığa uğramama hakkının yeni anayasada nasıl hayat bulacağını konuşmak ve tartışmak için duyarlı tüm bireyleri ve basın emekçilerini toplantıya bekleriz.
* Yogyakarta İlkeleri hakkında daha fazla bilgi için:
http://www.rightsagenda.org/index.php?option=com_content&view=article&id=479%3Ataslakjogjacarta-yogyagarta-lkeler&catid=54%3Atakmauluslararasivebolgeselinsanhaklaribelgeleri&Itemid=93
Tarih: 10 Haziran 2011 Cuma
Yer: İstanbul Barosu Kültür Merkezi Konferans Salonu – Galip Dede Caddesi Balkon Çıkmazı Sokak. No: 6 Tünel – Beyoğlu / İstanbul
Saat: 16:30
Düzenleyen: Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği
Konuşmacılar:
Prof. Robert Wintemute (İnsan hakları hukuku profesörü, King’s College, Londra)
Fırat Söyle (Lambdaistanbul avukatı)

TFF hakkında dava açan hakem H. İbrahim Dinçağ, mahkemede ilginç bir savunma yaptı - AHT

01 Haziran 2011 Çarşamba, 07:22:45
"Futbolun içinde çok sayıda eşcinsel var"
TRABZON’da hakemlik yaparken, eşcinsel olduğunu deşifre ettiği için, maçlarda kendisine görev verilmediğini iddia ederek Türkiye Futbol Federasyonu’na (TFF) 110 bin TL tazminat davası açan Halil İbrahim Dinçdağ, dün yapılan duruşma çıkışında, TFF’ye çağrıda bulundu.

Canan İSPİR/AHT-İSTANBUL

Spor camiasında en tepeden en alt kademeye kadar çok sayıda eşcinsel ol du ğu nu savunan Dinçdağ, “Türkiye Futbol Federasyonu spor camiasında geniş kapsamlı bir araştırma yapsın. Tüm eşcinsel hakem ve futbolcuları tespit edip işlerine son versin” dedi. TFF ise avukatı Suat Cem Abanazır aracılığıyla mahkemeye sunduğu yanıt dilekçesinde davacı Dinçdağ’a, cinsel tercihi yüzünden değil, “performans yetersizliğinden” dolayı maç verilmediğini savundu.

Dinçdağ’ı duruşma çıkışında yalnız bırakmayan eşcinsel derneği üyeleri de “Cinsel yönelimimiz veya cinsiyet kimliğimiz işaret edilerek en sıradan yaşamsal haklardan mahrum bırakılabiliyoruz. Halil İbrahim bunu bir kader olarak kabullenemedi, kurulu düzenin değişmesi için mücadele başlattı. Türkiye’de pek çok değişimin önünü açacak bu hukuk mücadelesinde arkadaşımızın yanındayız ve davanın takipçisi olacağız” dediler. Duruşma ertelendi.


GAZETE HABERTÜRK>>

"LGBTT'lerin meclisteki sesi olacağım"

Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu'nun desteklediği İstanbul ikinci bölge milletvekili adayı, yazar ve yönetmen Sırrı Süreyya Önder, Lambdaistanbul Dayanışma Derneği'nde Ardıl Bayram Şahin'in moderatörlüğünde gerçekleştirilen bir söyleşide LGBTT bireylerle buluştu.
"Onur yürüyüşünde en önde yürüyeceğim. Söz!"

Söyleşiye, seçim broşüründe cinsiyet ayrımcılığının olmasına rağmen LGBTT(Lezbiyen-Gey-Biseksüel-Travesti-Transseksüel)'lerin sorunlarının yer almamasından dolayı özür dileyerek başlayan Önder, blok içerisinde tek başına bir siyasi parti gibi koşuşturduğunu, broşürlerin hazırlanmasından bile sonradan haberdar olduğunu, kolektif bir çalışma olduğu için o yoğunlukta başkalarının bunu üstlendiğini belirtti. İttifakın bileşenlerinden biri olarak, kırılma noktası sayılabilecek her türlü eylemde yer aldığını söyleyen Önder, Şahin'in hatırlatması üzerine LGBTT Onur Haftası etkinliklerine seve seve katılacağına, Onur Yürüyüşü'nde en önde yer alacağına söz vererek şunları ekledi: "Ben ölürsem bile tabutumu yürüttüreceğim. Seçim sonrası, mecliste bir sözcünüz, temsilciniz olacak, bunu bir onur sözü olarak kabul edebilirsiniz."

"LGBTT'lerin meclisteki sesi olacağım."

"Milletvekili seçildiğinizde, mecliste soru önergesi vermek dışında ne gibi planlarınız var?" sorusuna, "Toplumsal boyutta ötekileştirmeye karşı çıkmak görevimizdir. Bu bir insanlık görevidir. Daha önceki kuşaklar heder olmuş olabilir ama bir araya gelindiğinde muazzam bir iktidar odağı olunabilir. Bu, devrimci duruşu da içinde barındırır. Bu konuda düzgün ve dürüst bir tavır sergilenmeli, yoksa hepimiz 'Kavaf'ın hastası' olmaya devam ederiz" sözleriyle cevap veren Önder, yapacaklarını maddeler halinde şöyle sıraladı: "Ben mecliste ne yapacağım? Birincisi, çok basit görünen bir şey bile çok güçlü olabilir. İçselleştirilmemiş, 'dostlar alışverişte görsün' tavırlarından uzak durulmalı. Nefret cinayetlerinin gerçekleştirildiği bir toplumda LGBTT'lerin meclisteki temsilcisi olmayı amaçlıyorum. İkincisi, toplumsal hafızayı diri tutmak amacıyla, nefret cinayetlerinin yıldönümlerinde, Onur Haftası gibi etkinliklerde katkılarımı ilk elden sürdüreceğim. Üçüncüsü, belli bir disiplin ve sorumluluk içinde hareket edeceğiz ve bundan sonrasını birlikte götüreceğiz. Aranızdan seçeceğiniz temsilcilerle sürekli bağlantıda olmayı amaçlıyorum."

LGBTT-taban ilişkisinin öneminin hatırlatıldığı ve BDP'nin tabanıyla LGBTT meseleleri arasında nasıl bir bağlantı kurulacağı, LGBTT ebeveynlerine yönelik ne gibi çalışmalarının olduğu sorusunu şöyle yanıtladı: "Yolun o kadar başındayız ki... Mesela Newroz'da niye LGBTT örgütlerinden bir birey çıkıp konuşma yapmasın? Bu, tabandaki algıyı, anlayışı değiştirmenin en kısa ve en etkili yolu olur. 'Meşruiyet' kazandırır, süreci hızlandırır. Mesela benim toplantılarıma bir LGBTT temsilcisi gelip konuşma yapabilir. Onun dışında, daraltılmış bütün meselelerde yeni alanlar açmak lazım. Ama bunu yaparken denge iyi kurulmalı. Fazla zorlandığında sürece zarar verilebilir. Yaratıcı, örgütlü, kolektif teklifleri tartışırım ama uygularım da."

Son dönemde meclise seçilen Ufuk Uras'ın LGBTT meselelerine dair yeterli çaba harcamadığının belirtilmesi üzerine ise, Önder kendisinin neler yapabileceğini şöyle açıkladı: "Yanınızda durabilirim. Bunun için buradayım. Sorumluluğu paylaşmak gerekiyor. İkinci bölgede hayal kırıklığına uğranmayacak. 'En azından elinden geleni yaptı' dedirtebilmek bile benim için önemli." 

"LGBTT meselesini içselleştirmek için çaba harcıyorum!"

LGBTT meselelerine ilgi göstermesindeki samimiyetinin, bütün bunların seçim öncesi propaganda amaçlı çalışmalar olup olmadığının sorulması üzerine ise şu cevabı verdi: "İçselleştirerek yaptığım şeyler var, kendimi zorlayarak yaptığım şeyler var. LGBTT meseleleriyle ilgilenmek; kendimi, daha iyi bir insan olmak için yapmaya zorladığım şeyler. İliğime, kemiğime sindirdiğim bir şey değil açıkçası ama bunun için ciddi bir emek harcıyorum. Bazı şeyleri refleks olarak yaparsın. Mesela emek istismarına refleks olarak tepki gösterirsin ama LGBTT meseleleri için şu aşamada çaba harcıyorum."

Samimi açıklamalarıyla, söyleşiye katılanların sevgisini kazanan Önder, Onur Yürüyüşü'nde görüşmek dileğiyle Lambdaistanbul'dan ayrıldı.

Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği Ankara Şubesi (Ka-Der Ankara) yaklaşık 7 ay önce feminist aktivist ve akademisyenlerden oluşan bir İnceleme Komitesi’yle birlikte siyasi partilerin program ve tüzüklerini feminist perspektiften inceleme çalışmasına başladı. Bu çalışmanın yapılmasındaki temel amaç, mevcut eril siyasal yapılanmanın tanımlayıcı unsurlarından olan güç, şiddet ve ayrımcılık temelli pratiklerin, siyasi partilerin örgütlenme biçimlerini ve işleyişlerini anlamak açısından belirleyici olagelen belgelere nasıl eklemlendiğinin ve yine bu belgeler aracılığıyla yeniden üretilmelerinin altını çizmekti.
Ezgi Koçak/ Ka-Der Ankara
30/05/2011


Çalışma sonucunda siyasi partilerin dokümanlarında patriyarkanın içselleştirildiğini, “toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, şiddetin farklı biçimlerinin (fiziksel/yapısal), cinsiyet körlüğünün, kadınların aşağılanmasının ve “erkekçe” olmayan varoluş hallerinin -cinsiyet kimliklerinin- dışarılanması/aşağılanması/görmezden gelinmesi”[2] üzerinden söylemek mümkün. Tam da bu doğrultuda, nefret, heteroseksüel olmayanı dışlama/aşağılama/barındırmama üzerinden kendisini var kılan homofobiyi siyasi parti belgelerine referansla okumak, yeniden üretilen siyasetin patriyarkal yapısının altını çizmek ve homofobik duruşla "kadın düşmanlığı" ve/ya da anti-feminist, eşitsizlikçi söylem arasındaki iç içe geçişi anlamak için oldukça önemli.

İncelenen 14 partinin (AKP, BBP, BDP, CHP, DP, EDP, EMEP, HAS Parti, İP, LDP, MHP, ÖDP, TKP, Yeşiller Partisi) program ve tüzüklerinde farklı biçimlerde ve düzeylerde de olsa kimi zaman apaçık kimi zaman gizli homofobiyi görmek mümkün. Bu durum, incelenen partilerin pek çoğunda doğrudan eril değerlerle bezeli bir dilin egemen olmasının dışavurumu olarak nitelendirebileceğimiz “heteronormatif” -yani heteroseksüel değerlerin normal kabul edildiği- yapıya referansla açıklanabilir. Somutlamak gerekirse, belgelerde heteroseksüel değerlerin normal kabul edilmesi; heteroseksüellik dışında diğer iki cinsel yönelimi -eşcinsellik ve biseksüellik- tamamen göz ardı etmek; farklı kadınlık hallerini dışlamak/görmezden gelmek -yani “kadın”ı yalnızca biyolojik cinsiyeti üzerinden tanımlamak- ve “eşit olma” durumunu biyolojik iki cinsiyet olarak kadın ve erkeğin eşitliğine indirgemek üzerinden karşımıza çıkmaktadır.

Heteronormatif söylemleri, ağırlıklı olarak parti programlarındaki “Aile” başlığında heteroseksist aile kurumunun korunmasına yönelik ifadelerde görmek mümkün. Daha çok muhafazakâr (eğilimli) partilerin programlarında karşımıza çıkan ve patriyarkal bir yapı üzerinden okunabilecek olan “aile” kurumuna olan vurgu, birincil olarak eşcinsel birliktelikleri dışlarken, diğer taraftan kadının ev içinde yeniden üretim aracı olarak tanımlanmasına ve kadına yönelik geleneksel aile içi rollerin meşrulaştırılmasına dayanak sağlamaktadır. Bu tanımlama içerisinde kadın, “yeni nesiller yetiştirmede birincil etkin kişi” ve/ya da patriarkal değer ve sorumlulukları yeni nesillere taşıma görevinin atfedildiği bir cinsiyet olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunların yanı sıra, siyasi parti belgelerinde “güçlü aile” başlığında “genel ahlâk kurallarına riayet edilmesi” vurgusu sık sık görülmektedir. Bu durum, bizi doğrudan LGBT bireylerin yok sayılmasının/aşağılanmasının/dışarılanmasının ve cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri nedeniyle eşcinsel, biseksüel ve trans bireylere yönelik nefret söylemlerinin ve cinayetlerinin kaynağını oluşturan genel ahlâk kurallarının tahkimine ve homofobinin meşrulaştırılmasına götürmektedir.

Tam da bu noktada DP ve BDP üzerine daha ayrıntılı konuşmakta fayda var. Bu iki parti, bir taraftan patriyarkal “aile” yapısının korunmasına vurgu yaparken diğer taraftan da cinsel yönelim ayrımcılığı meselesini programlarına koymaktadırlar. BDP’nin gerek programında gerek tüzüğünde feminist ilkelerin büyük bir kısmını görürken, patriarkal yapının izlerine de rastlamak mümkün. BDP, programında “kişinin cinsel yönelimlerinden dolayı dışlanmasına ilişkin yasalarda var olan baskıcı ve ayrımcı hükümler kaldırılacak, buna dönük uygulamaların önüne geçilecektir.” derken, diğer taraftan da geleneksel aile yapısını “cinsler arası dayanışmanın bir zamanlar var olduğu” bir kurum olarak düşünmekte ve aile kurumunun geçirdiği değişimden rahatsız olduğunu dile getirmektedir (bkz. BDP Programı, “Aile ve Sosyal Hizmetler” başlığı).

BDP’ye benzer bir şekilde DP, programında “Türkiye’de yaşayan herkesin [...] cinsel yönelimine [...] bakılmaksızın eşit hak, özgürlük ve fırsatlara sahip olacağı bir düzeni meydana getirmeyi” taahhüt etmektedir. Diğer taraftan da, partiye üyeli kıstasları arasına “millî ve manevi değerlerimizi benimsemek” maddesini eklerken (Madde 4), parti üyelerinin diğer vatandaşlarla ilişkilenme biçimini “beşeri ilişkilerde ahlâk kurallarına dikkat etmek” (Madde 13) üzerinden kurmaktadır. Genel ve patriyarkal ahlâk kurallarını korurken cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığını yapmamayı taahhüt etmek birbiriyle çelişen yaklaşımlardır.

DP ve BDP’nin yanı sıra her ne kadar birebir cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığını engellemeye dair bir ifadeye yer vermemişse de ÖDP, “cinsiyetçi olmayan bir sosyalizm”in hedeflendiğini dile getirmektedir. EDP tüzüğünde “cinsel yönelimleri […] bir zenginlik olarak” (Madde 1) gördüğünü belirtmektedir. Buradaki “zenginlik” vurgusu, bir yandan normun dışında olmaları nedeniyle dışarılanan varoluş hallerine tedbirli bir yaklaşımı, diğer yandan milliyetçi söylemler kapsamında farklı etnisiteleri olumsuzlamayı örten “zenginlik” vurgusunu çağrıştırırken, homofobiyle mücadele açısından oldukça yetersiz bir duruşa işaret etmektedir. Öte yandan, genel olarak partilerin resmî belgeleri söz konusu edildiğinde “hiç yoktan iyidir.” Son olarak Yeşiller Partisi toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten bir perspektiften yazılmış parti belgelerine sahiptir. Tüzükte cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim ayrımcılığı yapan kişilerin partiye üye olamayacakları, bu durumu gizleyerek üye olsalar bile ihraç cezası talebiyle disiplin kuruluna verilecekleri söylenmektedir. Yine tüzükte, üyelik için cinsiyet, cinsel yönelim ayrımı gözetilmediği belirtilmiştir (Madde 5). “Çeşitliliğin Korunması,” “Demokratik, Barışçı ve Sivil Bir Topluma Doğru Anayasa” ve “Kadın” başlıkları altındaki bölümler kapsamında cinsiyetçilik reddedilmekte ve “cinsel farklılık ve çeşitlilik” tanınmaktadır.

Sonuç olarak, homofobiyle mücadeleyi “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı yapmamak” üzerinden tek bir cümleye indirgemek, LGBT bireylerin hak mücadelesine eklemlenmekten uzak bir yerde durmaktadır. Homofobiyle mücadele, toplumsal cinsiyet eşitliğini bütün politikaların ana ekseni haline getirmek, geleneksel ahlak kurallarını sorgulamak, “aile nedir?” sorusuna yeni baştan yanıt vermek, şiddeti yapısal boyutuyla ele almak ve her türlü nefret, militarist ve milliyetçi söylemi reddetmek üzerinden gidebilecek kapsamlı bir feminist politikayla mümkündür. Dolayısıyla, siyasi partiler homofobiyle mücadelede sınıfta kalmışlardır.

Kaynak -Uçan Süpürge>>

[1] Yazıya son halini vermemde bana yorum ve önerileriyle destek veren Simten Coşar’a teşekkür ederim.
[2] Ka-Der Ankara, parti program ve tüzük inceleme raporunu kadın örgütleri, LGBT dernekleri ve program ve tüzükleri incelenen partilerin kadın kolları temsilcileriyle paylaşmak için 29 Mart 2011'de bir toplantı düzenledi. Bu maddeler, Simten Coşar'ın bu toplantı için hazırladığı sunumdan alınmıştır.

BAZI davranışlarınızın nedenini bazen kendiniz bile anlayamıyor, açıklayamıyor musunuz? Belki de sorumlusu siz değil, üç kuşak önceki bir aile bireyinizdir. Nasıl olur demeyin. Psikoterapist Dr. Mehmet Zararsızoğlu’nun ‘Aile Dizimi Sistemi’ne göre hiç bilmediğiniz ve katkınızın olmadığı nesiller önceki bir günah, bugününüzü etkiliyor, hatta belki hayatınızı zindan ediyor. Nasıl olduğunu 10-11-12 Haziran’da İzmir’de de bir çalışma yapacak olan Türkiye Sistem Dizimleri Enstitüsü Başkanı Dr. Mehmet Zararsızoğlu’ndan dinleyelim.............

"
Aile sisteminizde daha önce yaşanmış bilmediğiniz acılar bile sizi etkiler
- Endişelerin, korkuların, travmaların kuşaktan kuşağa aktarıldığını söylüyorsunuz.
- Hangi aile içine doğacağımız ve ne zaman öleceğimiz gibi yaşamın iki temelini, yani başlangıcı ve sonunu bizler seçmiyoruz.  Aile matrisi, içine doğduğumuz ailede kan bağıyla bağlı olduğumuz insanlar ve onlara ait yaşamda var olan ilişkiler ve yaşanmışlıkların bütünüdür. Geçmiş nesillerde yaşanan hiçbir şey kaybolmuyor ve aksine aile büyüklerimizin yaşadığı travmalar matrisimizde kayıt altına alınıyor ve tekrar ediyor. Sistemde yaşanmış her şey, acı, mağduriyet, haksızlıklar, küçük yaşta ölümler, düşükler, göçler, evlat verilmeler, hatta cinayetler. Hayat, onlara ne getirdiyse, hepsi o matriste yer alıyor. Genlerimiz kalıtımsal yolla nasıl geçiyorsa, geçmişte aile matrisimizde vuku bulan, cinayet, göç, kayıp ve diğer travmalar da sonraki gelen nesillere devroluyor. Farkına bile varmadan, kaderi kötü bir dayıyı, amcayı, halayı, hatta bir büyükbabayı bir şekilde temsil ediyoruz.
- Hangi aile üyesine denk geleceği neye bağlı, karakter yapısındaki zayıflıklara mı?
- Hangi aile üyesine denk geleceği ise meçhul, bilinmiyor, piyango usulü sistemde sonraki nesilden herhangi birisi olabilir. Geçmişte aile sisteminde vuku bulmuş haksızlığı, unutulmayı, yok sayılmayı giderecek olan, görülmeyi sağlayacak olan siz olmayabilirsiniz, ama çocuğunuz olabilir. Yani illa şuna ya da bunu isabet edecek diye bir şey yok, ama adını koyamadığımız bir denge, düzen var. Ailedeki en küçük çocukların genelde daha ağır bir ruhsal mirası ve yükü taşıdıklarını görüyoruz. Ama bunu da genelleştirmekten yana değilim. Terapist tüm tecrübesiyle bütüne bakarak hareket temelidir.
- Neden uzun süre Almanya’da yaşamayı seçtiniz?
- Almanya benim için bilinçli bir tercihti çünkü bu ülke psikoloji, felsefe, sosyoloji ve daha birçok bilimin doğduğu ve geliştirildiği bana göre dünyadaki en önemli  ülkedir. 
Pozitif bilimlerin kalesi addedilen Berlin Teknik Üniversitesi’nde psikoloji, pedogoji ve sosyoloji eğitimlerimi tamamladım. Öğrenim hayatım çok uzun sürdü, neredeyse yaşımın yarısı kadar! Master, doktora derken bir süre Berlin Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptım. Sonra terapi eğitimleri başladı, doktora sonrası 12 yıl. 90’lı yıllarda ‘Aile Dizimi’ metoduyla tanıştım ve Berlin’de Bert Helinger önderliğinde binlerce kişiyle çalıştım. Ve sonra bir gün ansızın Türkiye’ye dönmeye karar verdim ve baktım ki Almanya’da hiç fark etmeden 20 yılım geçmiş. 
Otizm, eşcinsellik gibi ailedeki her farklılığın geçmişe dönük açıklaması var
- Kürtaj, otizm, eşcinsellik gibi konuların aile dizimi sisteminde çok önem taşıdığını nasıl açıklıyorsunuz?
- Aile geçmişinde birini öldürmek, ya da öldürülmek sonraki nesillerde otizm olarak karşılık buluyor, psikozun oluşumunda da benzer bir yapı var. Yani katil ya da maktul enerjisi taşıyan sistemlerde sonraki nesillerde psikotik yapılı kişilik bozuklukları (bipolar, şizofren, mani vb..) oluşabiliyor. Ailede bu travmayı üstlenen kişi yapısında her ikisini de canlandırıyor. Dizilerde eşcinsellik için bilinen dinamik şu; erkek çocuk, erkeklerden yoksun bir ortamda büyüyorsa, sürekli anneyle, anneanneyle, ablalarla haşır neşirse, yani etrafı kadın enerjisiyle çevriliyse homoseksüel eğilimler gösterebiliyor. Ama aile matrisine bakarsak, başka bir dinamikle karşılaşıyoruz: O erkek çocuğunun karşı cinsten bir akrabasının, halasının, teyzesinin, ya da büyükannesinin, çok büyük bir haksızlığa uğradığını görüyoruz. Ve rezonans işliyor:
O erkek çocuk, o kadın kimse, yaşadığı haksızlık dile getirilmediği için, o haksızlığı çözümleyebilmek için, istem ve bilinç dışı kendi cinsiyetinden vazgeçip, karşı cinsin davranış biçimini benimsiyor. Böyle çok vaka gördüm." .................
Tamamı Kaynak >>

Bir Filistinli ile bir İsrailliyi; Ermeni ile Türkü; Sırp ile Bosna Hersekliyi; İranlı ile Mısırlıyı, hem de Türkiye’de aynı masa etrafında neşe içinde tartışırken, ortak sorunlarından söz ederek, dayanışmak için karşılıklı bağlar kurarken görseniz ne düşünürsünüz?

Hayır, Davutoğlu’nun Yeni Osmanlı rüyasının gerçekleştiğini sanmayın. Onun hayal bile edemeyeceği buluşma geçen hafta Ankara’da gerçekleşti. Olasılıkla haberi bile yoktur. Olsaydı da ‘küfürbaz erkeklerin savaştığı seçim meydanlarından’ kalkıp, buluşmaya katılıp, nemalanmaya bile cesaret edemezdi.

Dahası da var. yukarıdakilere ek olarak Gürcistan, Lübnan, Makedonya, Karadağ, Yunanistan da aynı sofradaydılar.

Birbiriyle yüzyılı aşkın süredir kanlı bıçaklı olan bu devletlerin sınırları içinde yaşayanlar, sınırları yoksayarak Ankara’da aynı sofraya kaşık sallayıp, yanyana koltuklarda dertleştiler.

Bütün bu tarihsel devletlararası düşmanlıkların halklar için bir değerinin olmayabileceğinin kanıtıydı buluşma. Üstelik bir araya gelip, milliyetçiliğin dünyaya, insanlara nasıl kan kusturduğunu tartıştılar.

Milliyetçiliğin ürettiği düşmanlık ve intikam kültürünün insanların gerçek sorunlarının üzerini nasıl örttüğünü, insan kardeşleri birbirine düşürerek, birbirlerini bıçaklamalarını nasıl sağladığını, paylaştılar.

İnsan kardeşliği….

Tüm insanların, sadece insan olmaktan gelen kardeşlik bağlarını muktedirlerin iktidarlarını sürdürmek ve yeniden üretmek için nasıl koparttıklarını, bir başkasını düşman belletirken aslında sadece kendi iktidarlarını sağlamlaştırmaktan başka amaçları olmadığını gördüler.

Kimler miydi onlar? İnsan kardeşlerdi.

Kaos GL’nin öncülüğünde bu yıl altıncısı düzenlenen Uluslarası Homofobi Karşıtı Buluşma kapsamında, LGBTT örgütleri arasında bir bölgesel ağ kurma girişimi için bir araya gelmişlerdi.

Homofobi, heteroseksüellik dışındaki her tür cinsel yönelimden tiksinmeyle karışık korku demek. Cinselliği sadece kadın ve erkek arasında olması zorunlu bir ‘münasebet’ sananların, başka türlü cinsellikleri gördüklerinde yaşantıladıkları duyguları tanımlıyor.

Yetiştirilme, öğretilme, eğitilme koşulları nedeniyle heteroseksüellik dışı cinselliklere ilk kez tanık olduğunda çoğu insanın yaşantılayabileceği bir hal. Ama mesele o kadar basit değil. İlk şaşkınlığını atanların daha sonra ne yaptıkları daha belirleyici.

Homofobi milliyetçilerin, ırkçıların, fanatik dincilerin ve faşistlerin halkları birbirine ve kendi kendilerine düşman etmek için en çok kullandıkları araçlardan biri.

Bütün otoriter ve totaliter rejimler penis tapınmasını, erkekliği yücelttikleri, iktidarlarını erkeklik üzerinden kurdukları için, heteroseksüellik dışı cinsellikleri iktidarlarının doğal düşmanı olarak görürler.

Hitler faşizminden bu yana her tür otoriter/ totaliter rejimler iktidarlarını sağlamlaştırma yoluna ilkin eşcinsellere baskı kurarak çıkmışlardır. 1980 darbesinde bile asker ve polis özellikle İstanbul’da eşcinselleri toplayıp, şehir dışına çıkarıp, atmakla işe başlamıştı. Şimdiki iktidarın aile ve üç çocuğu dilinden düşürmemesi de benzer bir strateji.

Bölgesel ağ kurma toplantısı dertlerin ne denli ortak olduğunu bir kez daha gösterdi. Ezilmek söz konusu olduğunda Kürt, Türk, Ermeni, Yunanlı, Sırp, Bosnalı olmanın hiç fark etmediğini insan kardeşler olarak herkes gördü.

Darısı, bu coğrafyada diğer ezilenlerin de ortak paydalarını keşfedip, bir araya gelmenin yollarını bulmalarının başına.

Selçuk Candansayar : İnsan kardeşlerin dayanışması

Murat Renay 'Söylenmeyen' adlı bir kitap yazdı, eşcinsellerin 'söyleyemediklerini' kendi hikâyesi üzerinden anlattı. "Alelade bir gay'in anılarını kim ne yapsın?" diyenlere söyleyecekleri, homofobiyle mücadele etmek için enerjisi var. Renay kitabını anlattı...

Alelade bir gay'in önemli hayatıHomofobiyi en çok hissettiğiniz yer neresi?
Maalesef ailemin yanı. En azından başlangıçta öyleydi. Sizi her koşulda sevmesini beklediğiniz aileniz eşcinsel olduğunuzu öğrenince size karşı değişiyor. Daha kötüsü olamaz. Aileden sonra iş hayatında kendimi huzursuz hissediyorum. Çünkü eşcinsel olduğunuzu anladıkları anda hatalarınızın nedeni olarak bunu görebiliyorlar. Sonra sokakta, restoranda… Aslında her yerde hissediyorum. Sevgilimin elini tutarak gezemiyorum, rakı masasında duygulanınca dudağına bir öpücük konduramıyorum. Dolayısıyla her yerde hissediyorum.

Ben askerliğin eşcinseller için, kitapta anlattığınızdan daha zor geçeceğini düşünmüştüm.
Ben rahattım ama eminim çok daha zor geçirenler olmuştur. Askerlik zaten zor. Bunu hissetmeniz için eşcinsel olmanıza gerek yok.

Kitabı Ahmet Yıldız’a ithaf ediyorsunuz, dolayısıyla insan daha politik, daha öfkeli bir kitap bekliyor. Ama sizin yazdıklarınız hiç de öfkeli değil.
Evet, eşcinsellerin kendi haklarıyla ilgili konuşurken genelde daha öfkeli olmaları bekleniyor. Bense bu ses tonuyla anlatırsam homofobiyle daha kolay mücadele edebileceğimi düşünüyorum. Öteki türlü insanlar ilgilenmek istemiyor, kaçıyor. Ben ‘alelade bir gay’in hayatının da ilginç olabileceğini, önemli olabileceğini’ göstermek istedim.  Devamı Kaynak>>


Homofobi ve Transfobiye Karşı Yürüyoruz!


Cuma, 20 Mayıs, 2011
Haber: Kaos GL
Anayasal eşitlik taleplerini bir kez daha dillendirmek için Türkiye’nin dört bir yanından gelen Lezbiyen, Gey, Biseksüel ve Trans (LGBT) bireyler ve örgütler LGBT dostlarıyla birlikte 22 MAYIS PAZAR günü, saat 14:00’de Kurtuluş Parkı kavşağından Kızılay’a Homofobi ve Transfobiye karşı yürüyor! 
22 MAYIS PAZAR günü Ankara’da yapılacak “Homofobi ve Transfobiye Karşı Yürüyüş!” ile 6. Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma tamamlanıyor.
Başkent'te Eşcinsel Eyleminden Renkli Görüntüler

Kaos GL bu yıl, Diyarbakır Homofobi Karşıtı Buluşmayı, 5. Diyarbakır Film Günleri’ne taşıyor. Kaos GL tarafından düzenlenen bölümde gösterilecek iki belgeselin ardından, akademisyen Devrim Sezer ve sanatçı Şener Özmen’in katılacağı “Milliyetçiliğin Kapadığı Kapılar Nelerin Üstünü Örter?’’ başlıklı bir söyleşi gerçekleşecek.
 
Kaos GL programının da yer aldığı 5. Diyarbakır Film Günleri, 19 Mayıs’ta, İranlı Kürt sinemacı Îbrahîm Saîdî’nin filmi Mandû (Yorgun) ve yönetmenin katılımıyla gerçekleşecek bir söyleşiyle başlayacak.
 
Kaos GL Gösterim: “Pembe Teskere” & “Pembe Gri”
5. Diyarbakır Film Günleri’nde 20 Mayıs Cuma günü, saat 16:00’da yapılacak Kaos GL gösterimlerin ilk filmi “Pembe Teskere” (32’27”, 2011, DVD), yönetmen Oktay İnce’nin bir belgeseli. Film, “İlyas ve Hıdır isimli iki geyin askerlikten kurtulmak için çürük raporu alma hikayeleri”ni anlatıyor.
 
Emre Yalgın yapımı “Pembe Gri” (27’30”, 2008, DVD) ise Pembe Hayat Amatör Tiyatro Topluluğu’nun sahnelediği “Pembe Gri” isimli oyundan yola çıkıyor. Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneğinin oluşum sürecini anlatan film, bir tren yolculuğu ile başlar. Bu tren yolculuğu aynı zamanda trans bireylerin yaşamlarına ve mücadelelerine yapılan bir yolculuktur.
 
Diyarbakır’dan sanatçı Şener Özmen ile İzmir Ekonomi Üniversitesi Siyasetbilimi’nden Yrd. Doç. Dr. Devrim Sezer’in katılacakları “Milliyetçiliğin Kapadığı Kapılar Nelerin Üstünü Örter?” başlıklı söyleşi, “Pembe Teskere” ile “Pembe Gri” belgesellerinin gösterimin ardından başlayacak.
 
Avrupa Sineması’nda, 20 Mayıs Cuma günü, saat 17:00’de başlayacak söyleşinin çerçevesi şöyle:
 
“Milliyetçiliğin Kapadığı Kapılar Nelerin Üstünü Örter?” 
KAOS GL tarafından önerilen Oktay İnce’nin yönettiği Pembe Teskere ve Emre Yalgın’ın yönettiği Pembe Gri isimli belgesellerin gösteriminin ardından gerçekleşecek ve akademisyen Devrim Sezer ile sanatçı Şener Özmen’in katılacağı söyleşide şu sorular ele alınacak: Militarizm ve milliyetçiliğin homofobik tezahürleri LGBT varoluşları nasıl ablukaya alıyor? Homofobi karşıtı hareket militarizme ve milliyetçiliğe karşı da mücadele etmeden neden başarılı olamaz? Anti-militarist hareket neden aynı zamanda cinsiyetçiliğe ve heteroseksizme karşı da mücadele etmeli? Görsel sanatlarda milliyetçilik ve militarizmin temsilleri nasıl değerlendirilmeli? Güncel sanatlar fotoğraf ve video üzerinden militarist kültüre dair ne tür sözler söylüyor? Bütün bu tartışmalara Diyarbakır’dan bakmak ne anlama geliyor?
 

Wall Street Journal, 2007 seçimlerinde AKP'yi destekleyeceklerini söyleyen homoseksüellerin yapılan son ankete göre 12 Haziran seçimlerinde yüzde 45.5'inin ana muhalefet partisi CHP'ye, yüzde 31.3'ünün AKP'ye oy vereceğini yazdı. Haberde, bu değişimin büyük bir nedeni olarak da Kadın ve Aileden sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf'ın homoseksüelliğin bir hastalık olduğu ve tedavi edilmesi gerektiği sözleri gösterildi. WASHINGTON (ANKA) - Türkiye'nin seçim süreci yabancı basında yer almaya devam ediyor. Wall Street Journal gazetesi, 2007 seçimlerinde AKP'yi destekleyeceklerini söyleyen homoseksüellerin AKP'den uzaklaşmakta olduğunu öne sürdü. Gazete bir ankete dayanarak Türk gaylerin yüzde 45.5'inin ana muhalefet partisi CHP'ye, yüzde 31.3'ünün AKP'ye oy vereceğini yazdı.
Wall Street Journal gazetesine göre, 7 bin 200 kişinin kayıtlı olduğu haydiGAYri.com sitesinde yapılan bir ankette 12 Haziran seçimleri için gaylerin yüzde 45.5'inin ana muhalefet partisi CHP'ye, yüzde 31.3'ünün AKP'ye oy vereceğini ortaya çıkardı.
Haberde, 2007 yılında yapılan benzer araştırmayla büyük farklılıklar olduğuna dikkat çekilerek, 2007'de AKP'ye oy veren gaylerin oranının yüzde 33.1 iken CHP'ye oy verenlerin sadece yüzde 28.3 olduğunu belirtildi.
Bu değişimim büyük bir nedeninin ise Kadın ve Aileden sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf'ın homoseksüelliğin bir hastalık olduğu ve tedavi edilmesi gerektiği sözleri olduğunu öne süren gazete anketin yapıldığı siteyi yürüten Ozan'ın şu ifadelerine yer verdi:
"Aliye Kavaf tarafından yapılan bu yorum oyların değişmesinin ana nedenlerinden biridir. Ayrıca son zamanlarda daha fazla baskı hissediyoruz. Örneğin, bizim web sitemiz herhangi bir açıklama yapılmadan iki defa kapatıldı."
Öte yandan, Türkiye Gay hakları örgütü olan Kaos GL'nin yeni anayasada seksüel hakların korunması çağrısı yaptığı vurgulanarak bu çağrıyı sadece BDP'nin desteklediği ve parti yönetmeliğinde yer verdiği belirtildi

22 Mayıs günü Ankara'da Homofobi Karşıtı Yürüyüş ile tamamlanacak olan VI. Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma, son haftasında kampüs ve merkezi etkinlikler ile devam ediyor.
18 Mayıs’ta Mersin Tıp ile Hacettepe Sosyal Hizmetler’de Homofobiye Karşı Panel
Homofobiye karşı kampüs etkinlikleri kapsamında yarın Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, “Homofobi ve Cinsel Kimlik” paneli yapılacak. Türk Tabipler Birliği, Tıp Öğrencileri Kolu (TÖK) tarafından düzenlenen etkinlik, Yenişehir Kampüsü İstemihan Talay Konferans Salonu’nda, saat 15:30’da başlayacak.
 
Mersin Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı’ndan Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi ile Ankara Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı’ndan Araştırma Görevlisi Dr. Umut Altunöz’ün konuşmacı olarak katılacakları panelde, hekimlerin LGBT bireylere yönelik tutumları tartışılacak. Panelde katılımcılar Kaos GL yayınlarından edinebilecekler.

Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Etkileşim Topluluğu ise “Toplumsal Cinsiyet ve Ayrımcılık” paneline evsahipliği yapacak. Araştırma Görevlisi Sedat Yağcıoğlu’nun modere edeceği panel, Tuğrul Çubukçu Konferans Salonunda saat 13:00’te başlayacak.

Prof. Dr. Selçuk Candansayar (Psikiyatr), Prof. Dr. Melek Göregenli (Sosyal Psikolog) ve Doç. Dr. Tuğrul Erbaydar’ın (Halk Sağlığı Uzmanı) katılacağı Beytepe Kampüsü’ndeki panelde Kaos GL standı açılacak.

20 Mayıs’ta Homofobi Karşıtı Diyarbakır Buluşması
Kaos GL bu yıl, Diyarbakır’daki Homofobi Karşıtı Buluşmayı, 5. Diyarbakır Film Günleri’ne taşıyor. Film Günleri’nde 20 Mayıs Cuma günü, saat 16:00’da yapılacak Kaos GL gösterimlerinin filmleri, yönetmen Oktay İnce’den “Pembe Teskere” ile Emre Yalgın yapımı “Pembe Gri”.
 
Diyarbakır’dan sanatçı Şener Özmen ile İzmir Ekonomi Üniversitesi Siyasetbilimi’nden Yrd. Doç. Dr. Devrim Sezer’in katılacakları “Milliyetçiliğin Kapadığı Kapılar Nelerin Üstünü Örter?” başlıklı söyleşi, “Pembe Teskere” ile “Pembe Gri” belgesellerinin gösteriminin ardından saat 17:00’de, Avrupa Sineması’nda başlayacak.
 
Buluşma’nın Merkezi Etkinlikleri 19-22 Mayıs’ta
Kaos GL tarafından her yıl 17 Mayıs Haftası’nda organize edilen Homofobi Karşıtı Buluşma'nın altıncısının merkezi etkinlikleri, 1-22 Mayıs 2011 tarihlerinde Ankara'da gerçekleşiyor.
 
1 Mayıs'ta homofobi ve transfobiye karşı alanlarda yer alan Buluşma, 22 Mayıs Pazar günü Homofobi Karşıtı Yürüyüş ile yine sokaklarda olacak. Mayıs ayının ilk iki haftası boyunca kampüsler tarafından ağırlanacak olan etkinlikler, 15 Mayıs'tan itibaren salon etkinlikleri olarak gerçekleşecek.
 
15 Mayıs tarihinde Anti-Militarist Forum ve ardından atölyeler ile devam eden 6. Homofobi Karşıtı Buluşma'nın merkezi kapanış forumları şunlar olacak:
 
19 Mayıs - Lezbiyenler ve Biseksüel Kadınlar Forumu ve paralel etkinlik olarak Trans Forum
20 Mayıs - Orta Doğu-Balkanlar-Kafkasya ülkelerinden gelecek olan LGBT örgütlerinin yer alacağı “Homofobiye Karşı Bölgesel Ağ” ve paralel etkinlik olarak “Akademik Forum”
21 Mayıs - LGBT örgütlerin bir araya geleceği “Gökkuşağı Forumu”.
 
19 Mayıs’ta Eşcinsel ve Biseksüel Kadınlar Ankara’da Buluşacak
Homofobi karşıtı lezbiyenler ve biseksüel kadınlar barınma, eğitim, ev, güvenlik ve sosyal izolasyon konularında yaşadıkları sorun ve ayrımcılıkları ele alacakları forum için 19 Mayıs’ta Marmara Sokak’taki Das Kafe’de (Kolej, Ankara) buluşacaklar.
 
19 Mayıs günü sonunda derlenen çalışma ve paylaşımlar, 21 Mayıs günü düzenlenmek üzere LGBT’lerin sorunlarını tartışmaya açacak olan Gökkuşağı Forumu’nda paylaşılacak ve bu şekilde sorun ve çözüm önerileri kayda geçirilecek.
 
20 Mayıs’ta, 13 Ülkeden Homofobi Karşıtları Ankara’da Buluşacak
Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma kapsamında Kafkasya, Ortadoğu ve Balkanlar’dan homofobi karşıtları, 20 Mayıs’ta gerçekleşecek olan “Homofobiye Karşı Bölgesel Ağ” girişimi için Türkiye’ye geliyor.
 
6. Buluşma kapsamında gerçekleşecek olan Bölgesel Ağın katılımcıları belli oldu. Bosna-Hersek, Lübnan, Sırbistan, Hırvatistan, Filistin, İsrail, Ermenistan, Gürcistan, Makedonya, Yunanistan, Karadağ, Mısır, İran’dan homofobi karşıtları 20 Mayıs’ta Ankara’da buluşacaklar.
 
Aynı gün “Bölgesel Ağ” toplantısının ardından Atatürk Bulvarı’ndaki Best Otel’de saat 19:30’da, Esmeray’ın “Cadının Bohçası” oyunu herkesin katılımına açık gerçekleşecek.
 
20 Mayıs’ta Akademik Forum’un İkincisi Cebeci Kampüsünde
Homofobi Karşıtı Buluşma’nın Ankara’da düzenleyeceği “Akademik Forum” 20 Mayıs Cuma günü, Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde, Siyasal Bilgiler Fakültesi İnsan Hakları Merkezi’nin (SBF İHM) ev sahipliğinde gerçekleşecek.

Cebeci Kampüsü’ndeki Forum’da iki oturum olacak.“Heteroseksizme Karşı Gökkuşağını Yaratmak ve LGBT Hareketi” başlıklı ilk oturum saat 13:00’te başlayacak. Saat 15:00’de başlayacak ikinci oturum ise “Sahaya Bakarken: Cinsel Kimlikler” başlığını taşıyacak.

Cebeci Kampüsü Salon Z-05’teki “Akademik Forum” etkinlikleri, herkesin katılımına açık yapılıyor.
 
21 Mayıs’ta Gökkuşağı Forumu
Kaos GL’nin 21 Mayıs Cumartesi günü örgütleyeceği Gökkuşağı Forumu’na, homofobi ve transfobiye karşı mücadele eden kampus toplulukları, LGBT inisiyatif ve derneklerin tamamından temsilciler katılacak.
 
Gökkuşağı Forumu’ndaki toplantılar dizisi ile LGBT hakları masaya yatırılacak. Forum’da ele alınacak ve bütün LGBT örgüt temsilcileri ile tartışılacak başlıklar için belirlenen alanlar şunlar: Nefret Söylemi/Nefret Suçları, Çalışma Hayatı, Örgütlenme ve İfade Hürriyeti, Ayrımcılığa Karşı Anayasal Eşitlik, Temel Haklar (İşkence ve Kötü Muamele Görmeme Hakkı, Yaşam Hakkı), Medeni ve Sosyal Haklar, Askerlik.
 
Gökkuşağı Forumu’nun akşamında, saat 18:00’da başlayacak ve herkesin katılımına açık olacak oturuma, Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi’nden Yrd. Doç Dr. Ayşen Candaş ile sanatçı İlkay Akkaya katılacaklar.

21 Mayıs’ta Best Otel’deki etkinlikte, 6. Kadın Kadına Öykü Yarışması Ödül Töreni gerçekleşecek. Ayrıca “Aç Yüzünü” sergisi sergilenecek. http://www.kaosgl.org/icerik/lgbt_orgutlerine_bolgesel_ag_ve_gokkusagi_forumu_daveti
 
22 Mayıs’ta Homofobi ve Transfobiye Karşı Yürüyoruz
17 Mayıs Homofobi Karşıtı Gün vesilesiyle düzenlenen Homofobi Karşıtı Yürüyüş, Türkiye'nin dört bir yanından gelen LGBT birey ve örgütlerce yapılacak. 6. Buluşma kapsamında, 22 Mayıs Pazar günü Ankara'da gerçekleşecek olan Yürüyüş, homofobi, transfobi ve nefrete karşı gökkuşağı bayrağı altında gerçekleşecek.
 
17 Mayıs: Homofobi Karşıtı Gün
Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği ayrımcılığına karşı mücadele yürüten Kaos GL, Buluşma'yı, homofobi ve transfobiye karşı örgütlüyor.
 
Ayrımcılığa karşı Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transeksüel (LGBT) bireylerin insan haklarının geliştirilmesi için mücadele eden Kaos GL Derneği, bu yıl Homofobi Karşıtı Buluşma'nın altıncısını düzenliyor.
 
Kaos GL, Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma'yı, 17 Mayıs Homofobi Karşıtı Gün vesilesiyle 6 yıldır organize ediyor.

ONUR EREM/BİRGÜN

Bawer Çakır, Kaos GL dergisinin yayın kurulunda yer aldı. Kaosgl.org için yazılar yazdı. İki yıl boyunca bianet.org.'da muhabirlik yapan Çakır, Lambda İstanbul ve Kaos GL LGBTT derneğinin gönüllülerindendi. İki örgüt adına çeşitli konferanslara katıldı. İstanbul Onur Haftası organizasyonunun hazırlık çalışmalarında yer aldı. Semra Çelebi ile birlikte Özgür Radyo'da "Şemsi Paşa Pasajı" isimli programı hem hazırladı hem de sundu. İzmir Siyah Pembe Üçgen LGBT Derneği'nin 2009'dan bu yana öldürülen gazeteci Baki Koşar adına verdiği "Nefret Suçları ve Nefret Cinayetleri İle Mücadele Ödülü"ne 2010 yılında basın dalında layık görüldü. Çakır, LGBTT mücadelesi dışında çok sayıda sosyal kampanyada da gönüllü olarak çalıştı. Çok sayıda dergi ve sitede yazıları yayınlandı. Çakır ile seçime giderken LGBTT yurttaşların yaşadığı sorunları, seçimler yaklaşırken Bawer Çakır ile siyasi partilerin LGBT'lerin yaşadıkları sorunlara karşı duyarsızlığı ve LGBT bireylerin oy tercihleri üzerine bir söyleşi yaptık


LGBTT bireylerin haklarını savunan partiler Meclis’e giremiyor. Girenler ise onların haklarını savunmuyor. Bu zincir nerede kırılacak? Meclise giren partilerin, büyük sorunlar yaşayan LGBTT bireylerle ilgilenmeleri için ne gerekiyor?
Sanırım LGBTT'lerin de LGBTT hakları için mücadele eden örgütlerin de merak ettiği soru bu. Haklar konusunda LGBTT'lerin sırasının ne zaman geleceği, iyi niyetli bir yorumla hangi şartların olgunlaşmasının beklendiği, kaç eşcinsel ve transın öldürülmesi gerektiği belirsiz. Ne hükümetin, BDP'yi dışında tutarsak, ne de muhalefetin bu konuda en azından yakın zamanda bir adım atacağına dair bir işaret yok. Ben kendi adıma ülkede genel olarak yaşananlara baktığımda iyi niyetli bir yorumda bulunamıyorum. Zira hükümet eliyle oluşturulan ahlak kıskacının ilk olarak yine LGBTT'lerin hayatlarını cehenneme çevireceğini düşünmeye çoktan başladım bile. Olumlu tahmin ise her yıl giderek büyüyen LGBTT mücadelesini Meclis'i, her yıl daha da kalabalıklaşan LGBTT Onur yürüyüşlerinde siyasi partileri harekete geçirecek sayıda insanın bir araya gelmesinden ilgi doğabileceğini düşünüyorum. İyi niyetli bir yorum olabilir ama mücadele etmek için umuda ihtiyaç var.

hadiGAYri.com adlı LGBT sosyal ağ sitesinin üyelerine yaptırdığı seçim anketinde CHP birinci çıktı. Bu ankette esas şaşırtıcı olan AKP ve MHP gibi muhafazakar, eşcinselliği hastalık olarak gören partilerin oylarını arttırıp ve üyelerin neredeyse yarısının oylarını alırken, cinsel yönelime tüzüğünde yer veren BDP'nin desteklediği bağımsızların çok düşük oy alması. Bu durumu neye bağlıyorsunuz? [ bu anketin linki:
http://www.kaosgl.org/icerik/escinsel_biseksuel_ve_translarin_tercihi_chp ]

Öncelikle şunu belirtmekte fayda görüyorum. LGBTT dediğimiz topluluk tek bir siyasi görüşü savunan, ortak bir dili ve politik tavrı olan yekpare bir grup değil. Kaldı ki açık eşcinsellerden daha fazla heteroseksüel taklidi yapan, toplumdaki homofobi ve transfobi nedeniyle açılamayan LGBTT’ler var. Bu nedenle sadece ‘görünür’ olan ve hak mücadelesi yürüten LGBTT'leri değil, harekete hiç bulaşmayan, gizli yaşamak zorunda kalan ya da bunu tercih edenleri de dahil ettiğimizde oldukça kalabalık bir topluluktan bahsediyoruz. Ve bu topluluk sadece yoksul ya da zengin değil.

Anketi yapan internet sitesine de bu bahsettiğim büyük gruba mensup insanlar üye. Sadece aktivistler ya da LGBTT'lerin mücadele etmesini destekleyenler değil. CHP'nin ankette birinci çıkmasına şaşırdığımı da söyleyemem. Özellikle AKP döneminde LGBTT örgütlerine açılan kapatma davaları, nefret cinayetlerindeki artış ve yandaş medyanın kullandığı ayrımcı dil çok sayıda LGBTT'nin CHP'ye yönelmesine yol açtı. Mehmet Sevigen başta olmak üzere bazı CHP'li milletvekillerinin de Meclis'te soru önergesi vermesi de bunda etkili oldu. CHP LGBTT'leri düşünüyor algısı yarattı.






Kaynak -Devamı

CHP Manisa Milletvekili adayı Özgür Özel, "Etnik ve inanç farklılıklarımızı ayrımsız sahiplenecek, gelişmenin, hoşgörünün ve barışın Türkiye'sini kuracağız" dedi.
CHP Manisa Milletvekili adayı Özgür Özel, seçim çalışmaları kapsamında Roman vatandaşların yoğun olarak yaşadığı Barbaros mahallesini ziyaret etti. Vatandaşlarla sohbet eden, sorunlarını dinleyen Özel, buradaki konuşmasında iktidara gelmeleri durumunda Roman vatandaşların sorunlarının giderecek projeler üreteceklerini ifade etti. Özel şöyle konuştu:
"Türkiye'de bir tane yoksul vatandaş kalmayacak, bizim sözümüz bu. CHP iktidarında bu böyle olacak. Bu kardeşlerimizin çocukları buralarda yaşamayacak, diğer çocuklar gibi onların da hakları var. Etnik ve inanç farklılıklarımızı ayrımsız sahiplenecek, gelişmenin, hoşgörünün ve barışın Türkiye'sini kuracağız. Yurttaşlarımızın kültürel haklarını çoğulculuk anlayışı çerçevesinde güvence altına alacak ve farklı kimliklerin özgürce yaşamasını sağlayacağız. Toplumsal barışı yüceltecek, ön yargıları ortadan kaldıracağız. Toplumsal dayanışma ve kardeşlik duygularını güçlendireceğiz. Irk veya etnik köken, din veya inanç, engellilik, yaş ve cinsel yönelim temelindeki ayrımcılıkla ilgili AB müktesebatını hızla iç hukukumuza aktaracağız. Herkesin eşit yurttaş olmaktan kaynaklanan tüm haklarını eksiksiz kullanabilmesini sağlayacak, her türlü ayrımcılığa son vereceğiz. Kültürel haklara saygı içinde toplumsal bütünleşme yaklaşımını benimseyeceğiz. Toplumsal huzur ve barışın teminatı olan kültürler arası etkileşim ve paylaşımı sağlayacağız."

Kaynak

Ekşi Sözlük
15 mayıs 2011 sansüre karşı yürüyüş fotograflarına bakarken gözüme çarpan, gökkuşağı bayraktan homoseksualların korteji olduğunu tahmin ettiğim grupta yer alan, vücudu dövmeli, elinde sigara ve bira olan zannedersem bayan katılımcı. bence gelecek nesiller için iyi bir örnek kendisi, ülkemizin özgürlükçü karakterini yansıtan hoş bir renk olmuş gösteride.

http://fotogaleri.ntvmsnbc.com/...us.html?position=31
Blogger tarafından desteklenmektedir.