Edebiyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çevirisi tamamlanan Krakow Melt,çok yakında altıkırkLeş’ten yayınlanacak;


KRAKOW MELT

DANIEL ALLEN COX

çeviren gonca gülbey

LAMBDA Edebiyat Ödülleri Finalisti Daniel Allen Cox’un bu ikinci romanı, 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılmasını sağlayan Solidarnosc devriminin cephelerinden biri olan Polonya, Krakow’da homofobi ile savaşan iki kundakçı ile ilgili oldukça kışkırtıcı bir hikâye. Yıl 2005, Polonya Avrupa Birliğinin yeni üyelerinden biri olma rolü ile pençeleşiyor; Papa John Paul II’nin ölüm döşeğinde olması ülkeyi manevi bir krize sokuyor ve başbakan homofobik açıklamalar yapıyor…

Tuhaf, provakatif ve cesur: Daniel Allen Cox’un çalışmalarını tanımlayan sıfatlar bunlar. Krakow Melt Kitabında ise yazar daha da tuhaflaşıyor, daha provakatif ve daha cesur davranıyor. En güzeliyse bize hem heyecan verici hem de okuması eğlenceli bir kitap sunuyor. (07.12.2011)



Haber Bağlantıları;
AltıKırkbeşYayınları KRAKOW MELT

Ayşe Kulin, son kitabı hakkındaki eleştirilere kayıtsız kalamamış ve söyleşmiş...


Ayşe Ayşe Kulin, son romanı ve romanla ilgili söyleşileri konusunda sıkıntılı. "Bir kitabın içinden cümleler çıkarıp yazarı yargılamak bana çok aptalca geliyor," diyor.

ayşe kulin

Gizli Anların Yolcusu, Ayşe Kulin'in son kitabı. Türkiye'nin en çok satan ve sevilen yazarlarından Kulin, bu kitaptan ve Ayşe Arman'a verdiği röportajdan sonra herhalde daha önce hiç görmediği bir eleştiri yağmuruna tutuldu. Bazı eşcinseller kitabı sevdi, bir başka kesim ise onu 'ayrımcılık'la suçladı. Kulin'den bu eleştirilere yanıtlarını aldık. Ayrıca dört oğlu ve sekiz torunu olan 70 yaşındaki yazarla ailesi hakkında konuştuk.

Ben kitap eklerinde çıkan, edebi eleştirilerin hepsine açığım. Ve ben edebi olarak bu kitabımla artı puan aldığımı düşünüyorum. Ama magazin sayfalarında yazanların şöyle bir açmazı var: Onlar, yazılarını ilginç yapabilmek için bir şeyi beğenmemek ve 'çakmak' zorundalar. Bana da çakmaya başladılar. Ama sonuçta, sizin hiç olmadığınız, bambaşka bir karakter çıkıyor ortaya. Radikal'de bir yazı çıktı mesela. Gazeteyi elime aldım, fotoğrafımı gördüm, dedim ki 'Kötü bir yazı geliyor.' Okudum, gerçekten öyleydi. Öyle bir fotoğraf seçmişler ki, en tepeden bakan, beni kibirli gösteren bir kare. 

Benimle ilgili çıkan bütün o yazıları okuyunca, güleyim mi, ağlayayım mı bilemedim. Benimle alakası olmayan bir insan yaratmışlar. Ben bir homofobik olmuşum. Bir kere öyle olsam bu kitabı neden yazayım! Kitabı beğenmedin, anladım, kitabı eleştir. Peki benim şahsıma neden böyle kötülük ediyorsun? 

Hoşgörü lafına takılmışlar. Bir telefonda, 20 dakika içinde bir konuşma yapmaya çalışıyorsun, bir şeyler söylüyorsun... Çok aceleye geldi Ayşe Arman röportajı. Ben eşcinsellere hoşgörüyle filan bakmıyorum. Normal hayatın içinde kendim gibi insanlar olarak kabul ediyorum. Ama bir şey sana sorulduğu zaman alelacele bir cevap vermek zorunda kalıyorsun. Bu cümle için bana kızacaklarsa buyursunlar kızsınlar. 

O röportajda 'İnsanın ayağı kayabilir' derken, insanın karısını veya kocasını aldatmak üzere ayağı kayar demek istedim. Eşcinselliğe ayağı kayar demek istemedim. 

Bir kere bu bir roman yahu. Kurgu. Bir kadın masanın başına oturmuş ve bir hikaye yazmış. Bu kitabın içinden cümleler çıkarıp o kadını yargılamak kadar aptalca bir şey düşünemiyorum ben. Çünkü bir kitabın içinde herkes berbat, rezil olabilir ya da herkes melek olabilir. Ayrıca benim kahramanlarım kötü de değil. Ama ben zaten bu kitabı insanlar eşcinselleri sevsin ya da nefret etsin diye yazmadım. 'Nasıl eşcinsel olunur?'u anlamak için de yazmadım. 

Ben kitabı, bu konu daha önce çok az romana konu olduğu için yazdım. Sayıları çok, kendilerine ait romanlar yok. İnsanlar fevkalade ikiyüzlü ayrıca. Eşcinsel yazarlar da yazabilir. Murat Somer yazıyor mesela. Bir o yazıyor ama. Bir tane Perihan (Mağden) yazdı. Birkaç tane daha var başka da yok. Benim misyonum burada 'Eşcinseller fevkaladedir' demek değil ki. Ha, harika insanlar olduklarını ben biliyorum, o ayrı. Benim arkadaşlarımın çoğu sanatçı bir kere. Ve sanatlarının en iyisini yapıyorlar. Son derece duyarlı ve duygusal insanlar. Ama başka bir grubun da çok alıngan olduğunu öğrendim. 

Ben şunu gördüm: Türkiye'de insanlar yazarlarını sevmiyor. Sadece beni değil. Bütün yazarlara bunu yaptıklarını görüyorum. Bir yazarı kitaplarıyla eleştirirsin. Sevmiyorsan da okumazsın. Ama hayır, şahsınla uğraşıyorlar. Yahu insanlar 15 yıldır tanıdığı, kitaplarını okuduğu ve ne olduğunu aşağı yukarı bildiği bir insanı, bir röportajdan iki üç cümle çıkararak bu kadar mı başkalaştırabilir? 

Doğum kontrol yöntemi meselesiyle ilgili ise söylediğimin arkasındayım. Diğerleri hep yanlış anlaşılmış ama bunu bilerek söyledim. Ben orada şunu söylüyorum: Dünyanın mahsulleri bizi doyurmaya yetmiyor. Yani nüfus fazla. Bir tarafta 20 tane çocuk dizmiş aç bil aç, 'asker bunlar asker' diyen insanlar var. Ben eşcinsellerin, birlikte yaşamaya başladıkları zaman çocuk yapamamalarını çok büyük bir artı olarak görüyorum. Hali vakti yerinde olanlar da evlat edinmek istiyor. Bu büyük bir artı bence.

Kaynak -Tamamı - T24-Ayşe Kulin homofobi eleştirisine kulak verdi!

Ayşe Kulin, gay romanı yazmak için ille gay mi olmalıydı?

Yazar Ayşe Kulin’in yeni romanı Gizli Anların Yolcusu tartışmaları da beraberinde getirdi. Şimdi twitter’da ve internetteki başka mekanlarda eşcinsel olmayan bir yazarın eşcinsel dünyayı anlatan bir roman yazmasının doğru olup olmadığı, daha doğrusu bilmediği bu dünyayı hakkıyla anlatıp anlatamayacağı konuşuluyor. Önce bu tartışmayı okuyun, sonra dünyadan benzer hadiseleri…

İnternette Ayşe Kulin’in yeni romanı Gizli Anların Yolcusu’yla ilgili yorumların birinde, “Tecavüze uğramış bir grafikeri ‘o yolun yolcusu’ olarak gösteren Ayşe Kulin, iki erkeğin aşkını anlattığına inanmamızı beklemesin” deniyor. Bir diğer yorumun sahibi, Ayşe Kulin’in eşcinselliği “bir doğum kontrol yöntemi” saymasını eleştiriyor ve “Gerçekten böyleyse eğer, yani eşcinsellik tabiatın dünya nüfus artışının hızını kesmek için icat ettiği bir şeyse, aşkın bununla ilgisi ne?” diye soruyor. Edebiyat eleştirmenlerine gelince; “Ayşe Kulin’in yazdığı en iyi roman” diyenler var.
Ben abartmamak gerektiğini düşünenlerdenim. Gizli Anların Yolcusu, Ayşe Kulin’in yazdığı en iyi roman filan değil. Kendi hayatından yola çıkarak yazdığı Hayat ve Hüzün’le karşılaştırılamaz bile. Kitabın adının ilk harflerinin “gay” kelimesini oluşturması gibi yüzeysel satış oyunlarının bir kitabı iyi edebiyat ürünü yapmaya yetmeyeceği kesin. Ancak iyi tarafından da bakabilir ve bu toplumun “öteki” diye nitelendirdiklerini anlamak adına gösterilen her çabanın kıymetli olduğunu düşünebiliriz. Ayşe Kulin kitabını yazarken sadece hayal gücünü, romancılık hünerini konuşturmamış, eşcinselleri gerçekten anlamaya, iç dünyalarını keşfetmeye çalışmış. Ama sadece çalışmış. Sonuçta da ortaya “yoldan çıkmış” gay karakterleri olan ama sonu mutsuz biten bir beyaz dizi kitabı çıkmış. İlle eleştirecek bir şey ararsam belki şunu da söyleyebilirim: Romanda birbirine âşık iki erkek var. Biri yaşadığı büyük acının ardından karısıyla ilişkilerini bir türlü rayına oturtamadığından eşcinsel oluyor, diğeri çocukken din öğretmeninin tecavüzüne uğradığı için… Yani kahramanların ikisi de eşcinsel olarak dünyaya gelmemiş, ikisi de eşcinsel olmayı kendi seçmemiş. Ayşe Kulin büyük ihtimalle kemikleşmiş okurlarını küstürmek istememiş. Ayşe Arman’ın yaptığı röportajda şöyle diyor zaten: “Kahramanım İlhami duygularının coştuğu bir akşam o genç erkekle sevişiveriyor. Olabilir böyle bir şey, insanın ayağı kayabilir.”
Eşcinsellerin romana temel itiraz noktası da bu aslında: Eşcinselliğin insan tabiatıyla ilgili bir seçim olarak değil, bir nevi ayak kayması yani kötü bir kaza olarak gösterilmesi. - Kaynak-Tamamı- Egoistokur

Ayşe Kulin'in eşcinsel ilişki romanına sert eleştiri: Homofobisi tavan yapmış!
T24 - Eşcinsel bir ilişkiyi anlatan 'Gizli Anların Yolcusu' adlı son romanı için "Yazdım, oldu" diyen Ayşe Kulin'in "Belki de gay'lik, bir nevi nüfus artışını önleme yöntemidir..." sözleri tartışılıyor. Kulin'in eşcinselliğe yaklaşımını eleştiren Mehmet Uğur Yüksel, ''Yükselen bir değer olan eşcinsellikten pay çıkarmaya çalışan bir yazarın nafile çabası. Kulin'in homofobisi tavan yapıyor" ifadelerini kullandı.
Okudum, oldu işte!

KuirFest'in yaratıcı ekibinden Mehmet Uğur Yüksel'in Radikal gazetesinde yayımlanan (22 Kasım 2011) eleştirisi şöyle:

Ayşe Kulin'in eşcinsel ilişki romanına sert eleştiri: Homofobisi tavan yapmış! - T24


Gey ve Lezbiyen Yazını
Hugh Stevens

Sel Yayıncılık

Lezbiyen ve gey araştırmaları, son yirmi yılda edebiyat araştırmalarını dönüştürdü ve öğrenci ve akademisyenler için hayati ve etkili bir alana doğru evrildi.

Bu Rehber, okuyuculara lezbiyen ve gey yazarların eserleri, hemcins arzusu ve queer kimliklerin edebî temsilleri üzerine yapılmış araştırmalar hakkında, bilgilendirici bir tartışma yelpazesi sunuyor. Her bölüm, alanın kilit kavramlarını rahat anlaşılabilecek bir biçimde sunuyor ve bu kavramların onları okuma biçimimizi nasıl aydınlatabileceğini göstermek için birçok önemli edebî metne başvuruyor. Yazarlar, Henry James, E. M. Forster, Gertrude Stein, Sarah Waters ve Carol Ann Duffy’yi de kapsayan bir yelpazeyi tartışıyor. Katkıda bulunanlar, toplumsal cinsiyet ve cinsellikle ilgili temalara dayanarak, bu alanı karakterize eden geniş yaklaşım çeşitliliğini ve teorik çerçeveleri örneklendiriyor.

Bu kitap, kronoloji ve ileriki okumalar için bir rehber ile lezbiyen ve gey araştırmasına yaklaşım farklılıkları hakkında aydınlatıcı bir giriş sunuyor.

HUGH STEVENS, University College London’da İngiliz Dili’nde kıdemli öğretim üyesi. Yayınları arasında Henry James and Sexuality (Cambridge, 1998) ve editörlüğünü Caroline Howlett ile beraber yaptığı Modernist Sexualities (2000) vardır.

Perihan Mağden’in iki erkeğin ilişkisini anlattığı romanı 'Ali ile Ramazan'ın TEDA’dan destek alamaması TBMM gündeminde...

ntvmsnbc
Güncelleme: 11:56 TSİ 22 Eylül. 2011 Perşembe
İSTANBUL - CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, Perihan Mağden’in “Ali ile Ramazan” romanının Almanya’da yayınlanması için TEDA’ya yapılan başvurunun “muhafazakârlık” nedeniyle reddedildiği iddiasını Meclis gündemine taşındı.
Cumhuriyet gazetesinin haberine göre, Nazlıaka, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde “Ali ile Ramazan” kitabına neden destek verilmediğini sordu.
Nazlıaka önergesinde, “Haziran 2011 tarihinde Uluslararası Af Örgütü tarafından da ortaya konulduğu gibi LGBT’lerin (Lezbiyen, Gay, Biseksüel ve Trans) Türkiye’de sağlık hizmetleri, eğitim, barınma ve çalışma hayatında şiddete de varan bir ayrımcılıkla karşı karşıya olduğunu” vurguladı ve Meclis’e yönelttiği sorular arasında şu da yer aldı: “TEDA, Türk edebiyatını çeviri fonları ile destekleyerek yurtdışında yayımlama ve tanıtma projesi olarak yürürlüğe girmiştir. TEDA, daha önce 17 kitabına destek verdiği Perihan Mağden’in iki erkeğin duygusal ilişkisini anlatan ‘Ali ile Ramazan’ isimli romanını basmak için başvuran Almanya’daki Suhrkamp Yayınevi’nin talebini reddetmiştir. TEDA’nın Perihan Mağden’in kitabının çevirisine destek talebine ret cevabı vermesinin gerekçesi nedir?” 

Bu gelişmelerin ardından TEDA’dan resmi bir açıklama yapıldı. Açıklamada, “Suhrkamp Verlag’ın başvurusu 6 Haziran 2011 tarihinde yapılan TEDA Danışma ve Değerlendirme Kurulu toplantısında görüşülmüş ve söz konusu başvurunun bir sonraki kurul gündemine alınmak üzere ertelenmesine karar verilmiştir” denildi. Açıklamada, erteleme kararlarının başvuruların reddi anlamına gelmediği belirtilirken, bu ertelemenin Suhrkamp Verlag’ın Perihan Mağden’in “Ali ile Ramazan” adlı eseri için yaptığı başvuruya özel bir uygulama olmadığı da vurgulandı.  Tamamı Devamı Ntvmsnbc

İki Amerikalı yazar Sherwooe Smith ve Manija Brown, ortak yazdıkları gençlik romanının kahramanı Yuki’yi eşcinsel olmaktan çıkarmalarını isteyen yazar ajansını teşhir ettiler. Yazarların Publishers Weekly dergisinde söylediklerine göre, büyük ajanslardan biri olan şirket, yazarları temsil etmek için “karakteri eşcinsel olmaktan çıkarmak ya da cinsel yönelimiyle ilgili olan görüşlerini ve referansları kitaptan çıkarmak” şartı koşmuş.


Yazarlar teklifi reddederken, Brown ajansa, “Eşcinsel bir karakteri heteroseksüel yapmak benim geçmeyeceğim ahlaki bir kırmızı çizgi. Gençlerle ve ergenlerle çalışıyorum ve onların bazıları eşcinsel. Onlar, kendilerini gibi insanların kahramanı oldukları romanlar okuyamıyorlar, bu doğru değil,” yanıtını vermiş ancak ajansın bunun üzerine yaptığı “pazarlık” daha ilginç bir hal almış: “Yuki’nin eşcinsel olduğu, okuyucunun serinin içine çekildiği ilerideki kitaplarda ortaya çıkabilir.”


Bu teklifin ahlaki sorunu çözmediğini, eşcinsel karakterlerin gençlik romanlarından çıkarılmasının eşcinsel gençlere “sizin gibi insanlar o kadar kötüdür ki romanlarda bile varolamazlar” demek olduğunu söyleyen yazarlar, Yuki’nin hayata bakışının yeniden yazılmasını isteyenin yalnızca bu ajans olmadığını da vurguluyorlar: “Bu ajanstakilerin kişisel duygularıyla ilgili birşey değil. Duygularını bilmiyoruz, özel yaşamlarında belki de eşcinsellere karşı sempati besliyor olabilirler ama fakat ticari bir mesele olarak eşcinsel karakterlerin çıkarılmasını istiyorlar. Eğer değişikliği yaparsak kitabın iyi satacağını açıkca belirttiler. Fakat meselenin kişisel mi olduğu yoksa pazar tahminleri ile mi ilgili olduğu farketmez. Esas mesele şu ki eşcinsel bir genç, kelimenin tam anlamıyla, kendi hikayesinden kovuluyor.”




"Eşcinsel kahraman satmaz, değiştirin":Sabit Fikir.Com "Eşcinsel kahraman satmaz, değiştirin"

“Eşcinsel eğilimli sanat, kültür ve fikir galerisi” Polari’nin kurucusu, roman yazarı ve gazeteci Paul Burston yeni bir kitap ödülü başlattı: “Polari İlk Kitap Ödülü”. Polari’de kitlesel üretim pazarının köşeye ittiği ve görmezden geldiği seslere yer veren Burston, tıpkı kendi romanları gibi eşcinsellik temalı edebiyatın diğer örneklerininin de edebiyat ödülleri tarafından görmezden gelinmesi nedeniyle böyle bir girişime ihtiyaç duymuş.


İlk senesinde olan ödülün jürisinde yer alan Suzan Feay, yaklaşımlarını ve ödülün kriterlerini şöyle özetliyor:


“Bunu bir yazarın cinsel kimliğine verilen bir ödül haline getirmenin hiçbir anlamı olmadığında hem fikiriz. Ödülü almanız için eşcinsel olmanıza gerek yok, kriterlerimizde bu yok. Ayrıca Britanya vatandaşı da olmanız gerekmiyor.


Herkesçe bilinen eşcinsel yazarların okurların dikkatine sunmanın da bir anlamı olmadığını ve bu nedenle ödülün yeni yazarlara odaklanmasına karar verdik. Pek çok ilk roman ödülünde olduğu gibi bir yaş sınırı da koymadık. Bu bir roman ödülü değil; sadece romanlara verilen ödüllerden çok var.


Sonuç olarak formülümüz şöyle oluştu: Britanya’da İngilizce olarak yayınlanmış olması şartıyla, ‘Şiir, düzyazı, edebiyat ya da edebiyat dışı bir türde eşcinsel deneyimi üzerinde duran en iyi çalışma’. Ayrıca ödül yazarların kendi imkanlarıyla yayınladıkları kitaplara da açık; bu konuda fazla ihtiyatlı ve kendini yineleyen bir yayıncılık ikliminde çok fazla özgün ses bunu yapmaya itiliyor.”


Feay, Orange Prize nasıl kadın yazarların eserlerine hareket kattıysa, Polari Ödülü’nün de yayıncılık sektörünü eşcinsel seslere daha çok yer vermesi konusunda cesaretlendireceğini umduklarını söylüyor.


Ödülün son aday listesi 19 Eylül’de açıklanacak. Kaynak

Gençlik ve yalnızlık, güzel bir kızı doğaüstü güçlerin eline düşürebilir mi?

Carmilla genç bir kız ile esrarengiz bir kadının ilişkisi üzerine kurulu bir öykü. Konuk olduğu malikâne ve çevresinde kısa sürede dehşetin ve ölümün ikizi haline gelen dişi bir vampirin, edebiyatın ilk lezbiyen vampirinin öyküsü.

Konusu, kişileri ve tekniğiyle Bram Stoker'ın Dracula'sı üzerinde azımsanamayacak izler bırakan, sonraları Edgar Allan Poe'nun deneyeceği gotik tarzıyla dikkat çeken Carmilla, çarpıcı ve bir o kadar da kışkırtıcı.

Sheridan Le Fanu'nün kadınları, karanlığa eğilimleri ve ölüme yakınlıklarıyla, içimizdeki vampire ayna tutuyor. Lezbiyen aşk, kıskançlık ve cinsel arzunun kıskacında, Carmilla, vampir motifini benliğimizin karanlık sureti olarak yüzümüze vuruyor.

Carmilla, gotik vizyonun tekinsiz doğasını bugüne taşıyan örneklerden.

Murat Renay 'Söylenmeyen' adlı bir kitap yazdı, eşcinsellerin 'söyleyemediklerini' kendi hikâyesi üzerinden anlattı. "Alelade bir gay'in anılarını kim ne yapsın?" diyenlere söyleyecekleri, homofobiyle mücadele etmek için enerjisi var. Renay kitabını anlattı...

Alelade bir gay'in önemli hayatıHomofobiyi en çok hissettiğiniz yer neresi?
Maalesef ailemin yanı. En azından başlangıçta öyleydi. Sizi her koşulda sevmesini beklediğiniz aileniz eşcinsel olduğunuzu öğrenince size karşı değişiyor. Daha kötüsü olamaz. Aileden sonra iş hayatında kendimi huzursuz hissediyorum. Çünkü eşcinsel olduğunuzu anladıkları anda hatalarınızın nedeni olarak bunu görebiliyorlar. Sonra sokakta, restoranda… Aslında her yerde hissediyorum. Sevgilimin elini tutarak gezemiyorum, rakı masasında duygulanınca dudağına bir öpücük konduramıyorum. Dolayısıyla her yerde hissediyorum.

Ben askerliğin eşcinseller için, kitapta anlattığınızdan daha zor geçeceğini düşünmüştüm.
Ben rahattım ama eminim çok daha zor geçirenler olmuştur. Askerlik zaten zor. Bunu hissetmeniz için eşcinsel olmanıza gerek yok.

Kitabı Ahmet Yıldız’a ithaf ediyorsunuz, dolayısıyla insan daha politik, daha öfkeli bir kitap bekliyor. Ama sizin yazdıklarınız hiç de öfkeli değil.
Evet, eşcinsellerin kendi haklarıyla ilgili konuşurken genelde daha öfkeli olmaları bekleniyor. Bense bu ses tonuyla anlatırsam homofobiyle daha kolay mücadele edebileceğimi düşünüyorum. Öteki türlü insanlar ilgilenmek istemiyor, kaçıyor. Ben ‘alelade bir gay’in hayatının da ilginç olabileceğini, önemli olabileceğini’ göstermek istedim.  Devamı Kaynak>>



Adı da soyadı da değişti sürekli, cinsel tercihleri de... Hayatı hep uç noktalarda, ama kendi yolunda ve istediği gibi yaşadı. Veda yolunu da kendi istediği gibi seçti... Genç ruhunu bedeni kaldıramayacak hale gelince, kendini canlı canlı donduran ilk insan olacak. Cesarete bak, delilik noktasında. Zaten kendini ‘çılgın’ olarak tanımlıyor. “Çocukluğumdan beri yaşamımı hep kendi kurallarımla daha doğrusu kuralsızlığımla yaşadım” diyen Türkiye’nin en marjinal kadını Güner Kuban, artık 76 yaşında ve son yıllarını da yaşam misyonunu gerçekleştirmeye adamış. Aslında o tam bir cumhuriyet kadını, türünün son örneklerinden. Otoriter, ne istediğini bilen, ayakları yere sağlam basan. Buna rağmen tam bir Balık burcu, insanlara güvenen ve duygusal. Duygusallığını yükselen burcu aslanla kamufle etmeye çalışıyor. Eski kız arkadaşlarıyla hala görüşüyor, “aşk bitse de dostluk baki” diyerek. “Aşkta saygı çok önemli” diyor ve sevgililerinin ismini ifşa etmekten kaçınıyor... Seksten hiç bahsetmiyor, ilişkide romantizm, dostluk ve eğlence ön planda. Zaten yıllar önce sevişmenin romanını yazmış, zamanında büyük kıyamet koparan kitabı: “Sevişmenin Rengi”... Şimdi de büyük tartışmalar yaratacak bir senaryo üzerinde çalışıyor. Sıradışı olmayı o kadar benimsemiş ki; “Herkes homoseksüel olsa ben heteroseksüel olurum” diyor. “Lezbiyen olduğum için Türkiye’de bana kimse tavır almadı, dışlamadı. Çünkü iki kadının ilişkisi erkekleri rahatsız etmiyor. Bir kadın bir erkekle ilişkiye girse kocası çeker vurur, ama söz konusu bir kadın olunca, tam tersi tahrik edici buluyorlar” diyerek de toplumumuzun lezbiyenlik konusundaki genel görüşünün altını çiziyor. Türkçe dışında beş dil biliyor: Fransızca, İngilizce, Almanca, Hollandaca ve Yunanca. Üç kere evlenmiş ama bu adamların hiç birine aşık olmamış. Daha doğrusu hayatı boyunca hiçbir erkeğe aşık olamamış. Yıllarca 3 ülkenin en iyi aylarını paylaştırıp yaşamış ta ki 1996 yılına kadar. 10 günlüğüne tatile geldiği Bodrum’da “kaybettiğine inandığı yaşam sevinçlerinin geri gelmeye başladığını” hissederek ev yaptırmış ve orada yaşamaya başlamış. Güner Kuban’la Bodrum Yalıkavak’taki evinde hayatından konuştuk...
 
 
Blogger tarafından desteklenmektedir.