araştırma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

          Eşcinsel ve biseksüel erkek sağlığı dergisi FS , 1.000 okuyucusuna  sadakatsizliği sordu
Youtube BOYFRIEND | A SHORT FILM BY KYLE KRIEGER
Aldatan bir sevgilin oldu mu? Hiç aldattın mı? Yanıtlardan biri ya da ikisi birden "evet" ise, çoğunluktasınız demektir. Gay ve bi erkek katılımcıların yaklaşık % 58'i aldatıldıklarını, yaklaşık% 51'i ise aldattıklarını söyledi.
           

 % 61 Affetmem 

Anket sonuçlarına göre , İngiltere'deki gay erkeklerin çoğu sadakatsizliği affetmeyeceğini söylüyor. Affetmem diyenlerin oranı % 61. Fakat "aldatma" yada "sadakatsizlik" nedir? Sorusunun cevabı da kişiye göre farklılık gösteriyor. Örneğin, katılımcıların %74-79'u anal,oral seksi aldatma olarak görürken %66'sı öpüşmeyi ve %55'i flört uygulamalarını kullanmayı sadakatsizlik olarak tanımlıyor.


En masumu flört.

Çoğunluğun katıldığı ve her ankette olduğu gibi "çoğumuza" garip gelecek sonuçlar şöyle devam ediyor. 
Katılanlar hangi eylemleri aldatma olarak tanımlıyor.


79% - Anal Seks
76% - Oral Seks
74% - B.Mastürbasyon 
68% - Açık İlişki Kurallarının İhlali
66% - Öpüşme
62% - Başka Biriyle Duygusal İlişki
55% - Flört Uygulamaları Kullanmak
43% - Çıplak/Seksi Fotoğraf Göndermek 
34% - Mesajlaşmak
18% - Fört Etmek


 Gmfa


Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği, Bir Zorunlu  Göç Hikayesi: Eryaman adlı kitabı yayımladı. Kemal Ördek tarafından hazırlanan kitap, Sivil Düşün AB Programı tarafından finansal olarak desteklendi.

Kemal Ördek'in, Eryaman sürecinin mağdurlarından olan trans aktivist Yağmur Arıcan'ın desteği ile 2017'nin ilk yarısında gerçekleştirdiği saha görüşmelerine dayanan kitap, 2006 yılında Ankara'nın Eryaman semtinde yaşayan ve çalışan trans kadın seks işçilerine karşı örgütlenen sistematik linç girişimlerini konu ediniyor.

Eryaman sürecini yaşayan 7 trans kadın ve sürece dair görüşlerini paylaşan avukat ve aktivistlerle gerçekleştirilen röportajların yer aldığı kitap, "unutulan" Eryaman olaylarına dair konunun öznelerinin dilinden mağduriyet ve "hayatta kalma" hikayelerini okuyucu ile paylaşıyor.

168 sayfa olarak basılan "Bir Zorunlu Göç Hikayesi: Eryaman" kitabı, konuya dair detaylı tek tarihi belge olarak okuyucunun dikkatine sunuluyor. "Kentsel dönüşüm", rant temelli ilişkiler, seks işçiliği, göç ve şiddetin kesişimindeki hikayelerin yer aldığı kitabı Kırmızı Şemsiye'den edinebilirsiniz.

Kitabın basılı veya dijital kopyaları için lütfen Kırmızı Şemsiye'den Tolga Alp Tuneli ile irtibata geçiniz: 03124192991 veya tolga.tuneli@kirmizisemsiye.org

 KırmızıŞemsiye


Eryaman'da ne olmuştu;
KaosGL - Eryaman'da travesti ve transeksüellere sistemli şiddet!
Bianet -Mahkeme Eryaman Saldırganları Çete Dedi, 4 Tutukluyu Tahliye Etti

Hapisteki LGBT-İ bireylerin yaşadıkları sıkıntılar neler? Toplumsal yargılar, hapishane personelleri tarafından sürdürülüyor mu? İhtiyaç listelerinde neler var? OHAL sonrası neler değişti? Bu ve benzeri sorunları KADAV’ın (Kadınlarla Dayanışma Vakfı) da içinde olduğu Hapiste Kadın Ağı’nda çalışma yürüten Beyza Bilal, Derya Özata, avukat Eren Keskin ve Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) Yönetim Kurulu üyelerinden Hilal Başak Demirbaş’la konuştuk. GazeteDuvar -Filiz Gazi

Hapiste Kadın Ağı’nda çalışma yürüten Beyza Bilal, Türkiye’de birçok kurumda olduğu gibi cezaevlerinin de cinsiyet duyarlılığı olmadan, eril bir zihniyetle yönetildiğini söyleyerek sözlerine başlıyor. En basit örnek olarak cezaevinde sağlanan iş imkanlarının dahi erkeklerin çalışabileceği türden olduğunu belirtiyor.

Bilal, mektuplarda en çok vurgulanan şikayetin fiziksel ihtiyaçlar olduğunu söylüyor. Kıyafet ihtiyaçları, anneleriyle birlikte içeride olan çocukların üst baş ihtiyaçları, revire çıkamamak gibi sıkıntılar en baş sıralarda.

Mahpuslara her mektup ulaşmıyor, aynı şekilde gelen mektuplar da verilmiyor. Avukat ve birincil derece akraba görüşlerine OHAL dönemiyle kısıtlamalar getirilmiş.

Rahatsızlanan kişilerin türlü gerekçelerle doktora götürülmediğini söylüyor Bilal ve ekliyor: “Trans olduğu için sürekli darp edilen bir arkadaşımız var. Muayene olacağı zaman erkek gardiyanın dışarı çıkmaması bir şiddettir. Hemen her defasında bu yaşatılıyor.”

Bilal, LGBT-İ tutsakların çoğunun açık havaya çıkamadığını, cezaevlerinde iş imkanı varsa çalışamadıklarını, kurslara katılamadıklarını ve bunun sebebi olarak da güvenlik gerekçe gösterilerek, “diğer mahkumlardan sizi koruyamayız” denildiğini anlatıyor.

Bilal, bir trans kadın için en basitinden cımbız ihtiyacının giderilmemesinin örtük bir şiddet biçimi olduğunu söylüyor: “Cımbız, peruk, topuklu ayakkabı ve cinsiyet geçiş süreçlerinde kullanılan hormon ilaçlarına kadar birçok şeye erişimin olmaması ruhsal ve bedensel bütünlüğü etkileyen, baskı ve şiddet oluşturan işkencelerdir.”

Bilal, cezaevlerinde olan kadınların, LGBT-İ bireylerin toplum tarafından suçlu ilan edilmelerine karşın asıl suçun toplumdaki transfobi, homofobi ve cinsiyetçilikten kaynaklandığını söylüyor. Bunu şöyle açıklıyor: “Diyelim ki trans bir birey, yaralama sebebiyle cezaevindeyse sebebi belki de transfobik bir saldırıya karşı koymaktır. Benzer şekilde, eşi tarafından ekonomik şiddete uğrayan bir kadın, gidip bir yerden bir şey çaldığında ‘suçlu’ olarak cezaevine konulan kişi oluyor.”
Tamamı "şuradan" okunabilir.



(İngiltere) Essex Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde yapılan araştırma; değişik yaş ve sosyal statüye sahip;  eşcinsel ve heteroseksüel 345 kadın üzerinde yapıldı.


Deneklere cinsel yönelimleri sorulduktan sonra onlara, seksi erkek ve kadın videoları gösterildi.Denekler görüntüleri izlerken, göz hareketleri ve fizyolojik tepkileri ölçen cihazlarla, cinsel uyarılma seviyeleri ölçüldü.

Heteroseksüel olduğunu söyleyen kadınların sadece yüzde 28’i daha çok erkek görüntülerinden, diğerleri ise hem erkek hem de kadın görüntülerinden etkilendi. Eşcinsel olduğunu söyleyen kadınların yüzde 68’i sadece kadın görüntülerinden heyecanlandı. Diğerleri erkek görüntülerinden de etkilendi. Bilim adamları bu bulgular ışığında kadınların hiçbirinin tamamen heteroseksüel olmadığı sonucuna vardı. (*günaydın) Daha önce yapılan araştırmalar heteroseksüel kadınların her iki cinsten de etkilendiğini ortaya koymuştu. Ancak bu araştırmalarda hiç eşcinsel kadınlar denek olarak kullanılmamıştı.




Haber/İlgi Bağlantıları;
http://www.telegraph.co.uk/Women-are-either-bisexual

CETAD hazırladığı yayınlara bir yenisini daha ekledi. Dosya konusu "Eşcinsellik" .  Diğer dosyaların bir çoğuna ücretsiz olarak şu adresten ulaşabilirsiniz.




Bilgilendirme Dosyası-10 Eşcinsellik’ toplumun, sağlık profesyonelleri ve diğer meslek gruplarının cinsel yönelimi ile ilgili bilgilenmesi amacı ile eşcinsellik başlığı altında hazırlanmıştır. 
Adet Ücreti : 10 TL (KDV dahil) Satın almak istendiği takdirde CETAD ile iletişime geçilebilir. İletişim Bilgileri : 0212 219 59 54 & 0535 309 40 17
Ödeme elden nakit olarak veya ilk iletişimde iletilecek hesap numarasına yapılabilir. Kargo ile teslimat istendiği takdirde, kargo ücreti alıcıya aittir.

Haber/İlgi Bağlantıları; 
http://www.cetad.org.tr/news

"Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı (FRA) yapılan etkinlikler kapsamında AB çapında şimdiye kadar homofobi ve transfobi konusunda yapılan en geniş çaplı araştırmayı kamuoyuyla paylaştı.
Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı'nın yaptığı ve AB üyesi 27 ülke ile Hırvatistan'da 93 binden fazla kişinin katıldığı online anketin sonuçları Avrupa'da eşcinseller, biseksüeller ve transseksüellere karşı baskının gayet yaygın olduğunu gözler önüne seriyor.
Ankete katılanların yüzde 26'sı geçtiğimiz 5 yıl içinde cinsel yönelimi nedeniyle fiziksel veya sözlü şiddete maruz kaldığını belirtti. Bu oran transseksüeller arasında ise çok daha yüksek."


Haber/İlgi Bağlantıları;  http://www.dw.de/homofobi-avrupada-da-yayg%C4%B1n/a-16821179




GH: Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Dünya Değerler Araştırması Derneği (WVSA) Yönetim Kurulu Üyesi Profesör Doktor Yılmaz Esmer'in başkanlığında gerçekleştirilen ;54 il ve 128 ilçede 1605 kişiyle yüz yüze yapılan görüşmelerden elde edilen '2011 Türkiye Değerler Araştırması Sonuçları' açıklandı.

Bizimle ilgili olan kısmıysa pek de şaşırmayacağımız cinsten; %84'le komşu olarak istenmiyoruz.

Araştırmanın özet-bulgu 5. kısmında;

5.  “ÖTEKİ”NE HOŞGÖRÜ
Farklı olarak görülen gruplardan insanları komşu olarak istememenin bir hoşgörü göstergesi olarak kullanılmasının tarihi 80 yıl kadar geriye gider.  Bu göstergeyi ,ilk olarak Emory Bogardus “toplumsal mesafe” ölçeğinin bir ögesi olarak kullandı.  Değerler Araştırmaları‘nda bütün dünyada bu “komşu isteme/istememe” sorusu soruluyor.

1990’dan bu yana, Türkiye’nin hoşgörü konusunda alacağı uzun bir mesafe bulunduğunu gözlemliyoruz.  Bütün araştırmalar, bu konuda toplumumuza hayli kırık bir not veriyor. İstenmeyen grupların en başında da, gene 1990’dan beri yapılan bütün araştırmalarda olduğu gibi, eşcinseller geliyor.

2011 yılında da durum değişmiş değil.  Bazı grupların komşu olarak istenmeme oranlarını şöyle bulduk:
            Eşcinseller                              %84
            AIDS’liler                              %74
            Nikâhsız yaşayan çiftler         %68
            Tanrıya inanmayanlar             %64   
            Şeriat yanlıları                        %54
            Hristiyanlar                            %48
            Başka bir dinden insanlar       %39
            Göçmenler, yabancı işçiler     %39
            Kızları şortla dolaşanlar         %26
            Oruç tutmayanlar                   %20
            Sevmediği partiye oy verenler%17

Öte yandan, Avrupa’da da Müslüman komşu istemeyenlerin oranları küçümsenmeyecek düzeylerde.  Türkiye’de kamuoyunun %48’i Hristiyan komşu istemediğini söylerken, Litvanya’lıların da %47’si Müslüman komşu istemiyor.

            SONUÇ: TÜRKİYE’DE HOŞGÖRÜ DÜZEYLERİ, BAZI İNİŞ ÇIKIŞLAR
                            GÖSTERSE DE, DAİMA DÜNYA ORTALAMALARININ ÇOK
                            ALTINDADIR.  BAŞKA IRKTAN, BAŞKA DİNDEN, BAŞKA
                            RENKTEN, HATTÂ BAŞKA DÜŞÜNCEDEN KOMŞU
                            İSTEMEYENLERİN ORANLARI HAYLİ YÜKSEKTİR.  ANCAK
                            SON YILLARDA, AVRUPA ÜLKELERİNDE MÜSLÜMAN
                            KOMŞU İSTEMEYENLERİN ORANLARI DA (GENELDE BİZİM
                            EŞDEĞER ORANLARIMIZIN ÇOK ALTINDA OLSA BİLE)
                            İHMAL EDİLEBİLECEK DÜZEYLERDE DEĞİLDİR.
 Araştırma sonuçlarının tüm belgelerini zip olarak buradan indirebilirsiniz.

Peşi sıra  aklıma gelen eşcinsel komşularla ilgili iki film;
Robert De Niro ve Philip Seymour Hoffman'ın başrolü paylaştığı 1999 yapımı Flawless >>









Greg Kinnear ve Jack Nicholson'ın başrolünde olduğu As Good As It Gets>>













Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği Ankara Şubesi (Ka-Der Ankara) yaklaşık 7 ay önce feminist aktivist ve akademisyenlerden oluşan bir İnceleme Komitesi’yle birlikte siyasi partilerin program ve tüzüklerini feminist perspektiften inceleme çalışmasına başladı. Bu çalışmanın yapılmasındaki temel amaç, mevcut eril siyasal yapılanmanın tanımlayıcı unsurlarından olan güç, şiddet ve ayrımcılık temelli pratiklerin, siyasi partilerin örgütlenme biçimlerini ve işleyişlerini anlamak açısından belirleyici olagelen belgelere nasıl eklemlendiğinin ve yine bu belgeler aracılığıyla yeniden üretilmelerinin altını çizmekti.
Ezgi Koçak/ Ka-Der Ankara
30/05/2011


Çalışma sonucunda siyasi partilerin dokümanlarında patriyarkanın içselleştirildiğini, “toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, şiddetin farklı biçimlerinin (fiziksel/yapısal), cinsiyet körlüğünün, kadınların aşağılanmasının ve “erkekçe” olmayan varoluş hallerinin -cinsiyet kimliklerinin- dışarılanması/aşağılanması/görmezden gelinmesi”[2] üzerinden söylemek mümkün. Tam da bu doğrultuda, nefret, heteroseksüel olmayanı dışlama/aşağılama/barındırmama üzerinden kendisini var kılan homofobiyi siyasi parti belgelerine referansla okumak, yeniden üretilen siyasetin patriyarkal yapısının altını çizmek ve homofobik duruşla "kadın düşmanlığı" ve/ya da anti-feminist, eşitsizlikçi söylem arasındaki iç içe geçişi anlamak için oldukça önemli.

İncelenen 14 partinin (AKP, BBP, BDP, CHP, DP, EDP, EMEP, HAS Parti, İP, LDP, MHP, ÖDP, TKP, Yeşiller Partisi) program ve tüzüklerinde farklı biçimlerde ve düzeylerde de olsa kimi zaman apaçık kimi zaman gizli homofobiyi görmek mümkün. Bu durum, incelenen partilerin pek çoğunda doğrudan eril değerlerle bezeli bir dilin egemen olmasının dışavurumu olarak nitelendirebileceğimiz “heteronormatif” -yani heteroseksüel değerlerin normal kabul edildiği- yapıya referansla açıklanabilir. Somutlamak gerekirse, belgelerde heteroseksüel değerlerin normal kabul edilmesi; heteroseksüellik dışında diğer iki cinsel yönelimi -eşcinsellik ve biseksüellik- tamamen göz ardı etmek; farklı kadınlık hallerini dışlamak/görmezden gelmek -yani “kadın”ı yalnızca biyolojik cinsiyeti üzerinden tanımlamak- ve “eşit olma” durumunu biyolojik iki cinsiyet olarak kadın ve erkeğin eşitliğine indirgemek üzerinden karşımıza çıkmaktadır.

Heteronormatif söylemleri, ağırlıklı olarak parti programlarındaki “Aile” başlığında heteroseksist aile kurumunun korunmasına yönelik ifadelerde görmek mümkün. Daha çok muhafazakâr (eğilimli) partilerin programlarında karşımıza çıkan ve patriyarkal bir yapı üzerinden okunabilecek olan “aile” kurumuna olan vurgu, birincil olarak eşcinsel birliktelikleri dışlarken, diğer taraftan kadının ev içinde yeniden üretim aracı olarak tanımlanmasına ve kadına yönelik geleneksel aile içi rollerin meşrulaştırılmasına dayanak sağlamaktadır. Bu tanımlama içerisinde kadın, “yeni nesiller yetiştirmede birincil etkin kişi” ve/ya da patriarkal değer ve sorumlulukları yeni nesillere taşıma görevinin atfedildiği bir cinsiyet olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunların yanı sıra, siyasi parti belgelerinde “güçlü aile” başlığında “genel ahlâk kurallarına riayet edilmesi” vurgusu sık sık görülmektedir. Bu durum, bizi doğrudan LGBT bireylerin yok sayılmasının/aşağılanmasının/dışarılanmasının ve cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri nedeniyle eşcinsel, biseksüel ve trans bireylere yönelik nefret söylemlerinin ve cinayetlerinin kaynağını oluşturan genel ahlâk kurallarının tahkimine ve homofobinin meşrulaştırılmasına götürmektedir.

Tam da bu noktada DP ve BDP üzerine daha ayrıntılı konuşmakta fayda var. Bu iki parti, bir taraftan patriyarkal “aile” yapısının korunmasına vurgu yaparken diğer taraftan da cinsel yönelim ayrımcılığı meselesini programlarına koymaktadırlar. BDP’nin gerek programında gerek tüzüğünde feminist ilkelerin büyük bir kısmını görürken, patriarkal yapının izlerine de rastlamak mümkün. BDP, programında “kişinin cinsel yönelimlerinden dolayı dışlanmasına ilişkin yasalarda var olan baskıcı ve ayrımcı hükümler kaldırılacak, buna dönük uygulamaların önüne geçilecektir.” derken, diğer taraftan da geleneksel aile yapısını “cinsler arası dayanışmanın bir zamanlar var olduğu” bir kurum olarak düşünmekte ve aile kurumunun geçirdiği değişimden rahatsız olduğunu dile getirmektedir (bkz. BDP Programı, “Aile ve Sosyal Hizmetler” başlığı).

BDP’ye benzer bir şekilde DP, programında “Türkiye’de yaşayan herkesin [...] cinsel yönelimine [...] bakılmaksızın eşit hak, özgürlük ve fırsatlara sahip olacağı bir düzeni meydana getirmeyi” taahhüt etmektedir. Diğer taraftan da, partiye üyeli kıstasları arasına “millî ve manevi değerlerimizi benimsemek” maddesini eklerken (Madde 4), parti üyelerinin diğer vatandaşlarla ilişkilenme biçimini “beşeri ilişkilerde ahlâk kurallarına dikkat etmek” (Madde 13) üzerinden kurmaktadır. Genel ve patriyarkal ahlâk kurallarını korurken cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığını yapmamayı taahhüt etmek birbiriyle çelişen yaklaşımlardır.

DP ve BDP’nin yanı sıra her ne kadar birebir cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığını engellemeye dair bir ifadeye yer vermemişse de ÖDP, “cinsiyetçi olmayan bir sosyalizm”in hedeflendiğini dile getirmektedir. EDP tüzüğünde “cinsel yönelimleri […] bir zenginlik olarak” (Madde 1) gördüğünü belirtmektedir. Buradaki “zenginlik” vurgusu, bir yandan normun dışında olmaları nedeniyle dışarılanan varoluş hallerine tedbirli bir yaklaşımı, diğer yandan milliyetçi söylemler kapsamında farklı etnisiteleri olumsuzlamayı örten “zenginlik” vurgusunu çağrıştırırken, homofobiyle mücadele açısından oldukça yetersiz bir duruşa işaret etmektedir. Öte yandan, genel olarak partilerin resmî belgeleri söz konusu edildiğinde “hiç yoktan iyidir.” Son olarak Yeşiller Partisi toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten bir perspektiften yazılmış parti belgelerine sahiptir. Tüzükte cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim ayrımcılığı yapan kişilerin partiye üye olamayacakları, bu durumu gizleyerek üye olsalar bile ihraç cezası talebiyle disiplin kuruluna verilecekleri söylenmektedir. Yine tüzükte, üyelik için cinsiyet, cinsel yönelim ayrımı gözetilmediği belirtilmiştir (Madde 5). “Çeşitliliğin Korunması,” “Demokratik, Barışçı ve Sivil Bir Topluma Doğru Anayasa” ve “Kadın” başlıkları altındaki bölümler kapsamında cinsiyetçilik reddedilmekte ve “cinsel farklılık ve çeşitlilik” tanınmaktadır.

Sonuç olarak, homofobiyle mücadeleyi “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı yapmamak” üzerinden tek bir cümleye indirgemek, LGBT bireylerin hak mücadelesine eklemlenmekten uzak bir yerde durmaktadır. Homofobiyle mücadele, toplumsal cinsiyet eşitliğini bütün politikaların ana ekseni haline getirmek, geleneksel ahlak kurallarını sorgulamak, “aile nedir?” sorusuna yeni baştan yanıt vermek, şiddeti yapısal boyutuyla ele almak ve her türlü nefret, militarist ve milliyetçi söylemi reddetmek üzerinden gidebilecek kapsamlı bir feminist politikayla mümkündür. Dolayısıyla, siyasi partiler homofobiyle mücadelede sınıfta kalmışlardır.

Kaynak -Uçan Süpürge>>

[1] Yazıya son halini vermemde bana yorum ve önerileriyle destek veren Simten Coşar’a teşekkür ederim.
[2] Ka-Der Ankara, parti program ve tüzük inceleme raporunu kadın örgütleri, LGBT dernekleri ve program ve tüzükleri incelenen partilerin kadın kolları temsilcileriyle paylaşmak için 29 Mart 2011'de bir toplantı düzenledi. Bu maddeler, Simten Coşar'ın bu toplantı için hazırladığı sunumdan alınmıştır.


Başörtülüler Eşcinsellik Hakkında Ne Düşünüyorlar?


Perşembe, 25 Kasım, 2010
Üniversitelerde başörtülülerin eğitim hakkına yönelik engellemeler uzun zamandır Türkiye’nin gündeminde. LGBT çevreleri ise üniversitelerde LGBT örgütlenmelerinin artması için çalışıyor. Acaba başörtülüler ve eşcinseller birbirleri hakkında ne düşünüyor? Kendileri için talep ettikleri hak ve özgürlükleri birbirleri için de isteyebiliyorlar mı?
Kaos GL muhabiri Ömer Akpınar, konuya farklı açılardan yaklaşan 5 başörtülü ve 5 eşcinsel öğrenci ile görüştü.

“Başörtülüler ve Eşcinseller Birbirleri Hakkında Ne Düşünüyor?” başlıklı söyleşi dizimizin bu bölümünde başörtülü öğrenciler, “Eşcinsellik hakkında ne düşünüyorsunuz?” ile başlayan altı soruya cevap verdiler.
Başörtülüler Eşcinsellik Hakkında Ne Düşünüyorlar?
Eşcinsellik hakkında ne düşünüyorsunuz?
Üniversitede eşcinsellerin örgütlenme hakkını destekliyor musunuz?
Sizce eşcinseller başörtülüler hakkında ne düşünüyor?
Eşcinsel arkadaşlarınız var mı? Arkadaşlığınız başörtüsü ve eşcinsellik ekseninde nasıl şekilleniyor?
Yakın bir arkadaşınız eşcinsel olduğunu söylerse tepkiniz ne olur?
Sizce İslamiyet ve eşcinsellik bir arada uyum içinde gidebilir mi? Kimsenin kendini gizlemeden beraberce yaşayabilmesi mümkün mü?
N.B: “Samimiyetlerinden dolayı ikna edici gelmeye başladı”
Yaradılışlarının bir parçası olduğuna inanmaya başladım. Çevremde olmadığı için “geyler hastalıklıdır, etrafından ilgi görmek için öyle davranıyorlardır” diye düşünüyordum. Hâlâ da böyle düşüncelerim var; ama eşcinseller de öyle yaratıldıklarını savunuyorlar ve samimiyetlerinden dolayı ikna edici gelmeye başladı. Eşcinsellerin dinle olan çıkmazından ben de rahatsızım. Şimdiye kadar eşcinselleri dinle hiç alakası olmayan insanlar olarak biliyordum. İslam’ın eşcinselliğe bakış açısını çalışmayı düşünebilirim şu çıkmazı bir çıkara kavuşturmak için. Eşcinsellerin duygusal yönünü ilk kez geçen yıl Bilkent’teki “homofobi” konulu açık oturumda bir arkadaşın dediği “bu kalpten gelen bir şey” sözünü duyduktan sonra düşündüm. Öyle yürekten söyledi ki onun samimiyetine inandım.
Örgütlensinler, kendilerini anlatsınlar. Tabu olmasaydı bu kadar sorun ortaya çıkmazdı. Gizli yaşadıkça önyargılar ortaya çıkıyor.
Onlar bizim hakkımızda çok iyi düşünüyor, keşke bizler de onlar hakkında o kadar iyi düşünebilsek. Keşke daha embracing (kucaklayıcı) ve hoşgörülü olabilseydik. Onlar başörtüsünü siyasi bir simge de olsa, dini bir simge de olsa, dinden başka amaçlar güdülerek takılıyor da olsa bireysel özgürlüğün bir parçası olduğu için destekliyorlar. Devamı...

Başörtülüler Eşcinsellik Hakkında Ne Düşünüyorlar? | Kaos GL
Blogger tarafından desteklenmektedir.