Bianet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Arjantin, trans bireylerin sağlık hakkına ilişkin bir düzenlemeyle, cinsiyet değişikliği ameliyatı ve hormon terapisini sigorta kapsamına aldı.
Buenos aires - BİA Haber Merkezi
10 Mayıs 2012, Perşembe

Arjantin'de dün yürürlüğe giren Cinsiyet Kimliği Kanunu'yla, cinsiyet değişikliği ameliyatı ve hormon terapisi özel veya kamusal sağlık hizmetlerinden karşılanacak.
Ayrıca yasa cinsiyet geçişini tıbbi olarak tamamlamamış trans bireylerin nüfus kaydında cinsiyetlerini kendilerinin tanımlamasına da imkan veriyor.
Huffington Post'un haberine göre, yeni yasayla her yetişkin birey, doktor ya da mahkeme onayı olmadan cinsiyetini ve doğum ismini değiştirebilecek.
Cinsiyet değiştirmek isteyen bireyler, sigorta şirketine başvuracak ve talebe göre hormon terapisini veya ameliyatı sigorta şirketleri karşılayacak.

Haber Bağlantıları; http://www.bianet.org/bianet/lgbtt/138241-arjantinde-cinsiyet-gecisi-saglik-hakki-oldu


Kaos GL, 2011 yılında yaptığı görüşmelere dayanarak sığınmacı ve mülteci LGBT bireylerin sorunları ile maruz kaldıkları hak ihlallerini raporlaştırdı.
Ankara - BİA Haber Merkezi
06 Nisan 2012, Cuma

2007 yılından bu yana sığınmacı ve mülteci LGBT bireylere destek veren Kaos GL Derneği, 2011 yılında yaptığı görüşmelere dayanarak sığınmacı ve mülteci LGBT bireylerin sorunları ile maruz kaldıkları hak ihlallerini raporlaştırdı.(...)

Raporun tam metnine ulaşmak için tıklayın. (ÇT)

Haber Bağlantıları; http://www.bianet.org/multeci-lgbt-lere-yonelik-ihlaller-raporlastirildi

İnsan hakları kapsamında LGBT haklarının tartışıldığı bir derste, bir trans birey konuk ettik. “Toplumdaki ötekileri” anlamak için toplumdaki “ötekilerin” gözünden yaşanmış olayları dinledik.
İstanbul - BİA Haber Merkezi
31 Mart 2012, Cumartesi

Uzun boylu, sarışın bir kadın sınıfımıza herkesi başı ile selamlayarak girdi: "Merhaba arkadaşlar, ben Michelle Demishevic. Ben ve benim gibi olanların, toplumdaki ötekilerin mücadelesini destekleyen bir aktivistim".
Küçük bir şaşkınlık anı yaşandı. Çok üzun sürmedi çünkü o anda Doç. Dr. Itır Erhart'ın verdiği dersin konusu insan hakları kapsamında LGBT (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transseksüel) haklarıydı.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri Bölümü öğrencileri olarak eğitime başladığımız ilk günden itibaren öğrendiğimiz, aradan geçen üç yıllık öğrenciliğimiz süresince her fırsatta konuştuğumuz "ötekilere saygı duymak" meselesini derinden hissedeceğimiz bir ders yaşayacağımızı anlamıştık.
Michelle Demishevic ile o derste trans bireylerin toplumdaki yeri ve devlet ile olan ilişkilerini tartıştık. Soru-cevap şeklinde devam eden tartışmalarda "toplumdaki ötekileri" anlamak için toplumdaki "ötekilerin" gözünden yaşanmış olayları dinledik.
Kısa süreli bir çekingenliğin ardından öğrencilerin soruları gelmeye başladı. Biz medya öğrencileri olarak sorduk, Michelle cevapladı:
İş hayatında nasıl sorunlar yaşıyorsunuz?
Öncelikle iş hayatı demişken, bahsettiğiniz sizlerin olduğu gibi "normal" bir iş hayatımız ve ne yazık ki sizlerin yaşadığı gibi "normal iş hayatı sorunları" yaşayamıyoruz bile. Çünkü kimse bize iş vermiyor.
Özel sektörü geçtik, devlet dairesine Türkiye İş Kurumu'na (İŞKUR) gidip, iş başvurusu yapmak istiyoruz. Ancak, o kapıdan girebilmek bile çoğu zaman bir mucize oluyor. Güvenlik herkesin girdiği kamu kuruluşunun kapısından girmenize izin vermiyor.
Diyelim ki girdik. Orada sizinle muhatap olan yetkili, "kadro yok" diyor veya "kadro boşaldığı zaman haber vereceğiz" diyor. Tabi, o kadrolar hiç boşalamadı bugüne kadar.
Ben İngilizce hocası olmak istedim. Gazetecilik yapmak, editörlük yapmak istedim. Ama ne yazık ki buna izin verilmedi. Bir gazeteye cv doldurdum. Görüşmeye çağırdılar. Bugünlerde son derece ünlü olan bir köşe yazarı kadın, o gün benimle görüşen kişiydi. Bana önce "sen kimsin ki yapacaksın bu işi" dedi. Sonrasında ben kendisine bilgilerimi aktardığımda konuşmalarını yumuşatarak, "Seni alamayız. Bu çok riskli birşey. Sadece almakla bitmez bu işler" dedi.
Bu görüşmeye giderken böyle cevaplar alabileceğimi biliyordum. Ama yine de çok üzüldüm. Bizler, bazen rastgele gazete ilanlarına, intertteki ilanlara bakarak başvuruda bulunuyoruz. Farkındalık yaratmak için, "biz de buradayız" demek için bu yöntemi kullanıyoruz... Devamı-Tamamı>>




8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla sokaklara dökülen binlerce kadın, Ankara'yı “Sokaklar Bizim, Geceler Bizim” sloganlarıyla inletti.
Ankara - BİA Haber Merkezi
08 Mart 2012, Perşembe

*Fotoğraf galerisi için tıklayın.
Kadın hakları savunucuları, 8 Mart dolayısıyla pek çok şehirde olduğu gibi Ankara'da da sokaklardaydı. Saat 11:30'da Kolej Meydanı'nda toplanan kadınlar, Ziya Gökalp'e yürüyerek ortak bir basın açıklaması gerçekleştirdiler.
Aralarında KESK Kadın Platformu, Üniversiteli Genç Kadınlar, TMMOB Kadın Platformu, Kaos GL, Feminist Biz, Pembe Hayat LGBT, Dayanışmacı Kadınlar, Sosyalist Kadın Meclisleri, Halkevli Kadınlar gibi demokratik kitle örgütlerinin de bulunduğu kadın toplulukları "Ev işi, dünyanın işi" "Bedenimiz, emeğimiz, kimliğimiz, bizimdir" "Namus sizin belanız, yaşam bizim hakkımız" yazılı dövizler taşıdı.

Haber Bağlantıları; http://www.bianet.org/yasanin-pesini-birakmayacagiz

2006 yılının Şubat ayından itibaren Portekiz mahkemelerinin kapılarını aşındıran Teresa ve Helena, avukatları Luís Grave Rodrigues ile birlikte tam dört yıl sürecek bir davanın da peşine düşmüş oldular.
Portekiz mahkemeleri davayı Temmuz 2007'de açtı. Bu tarihe kadar Helena ve Teresa, avukatları Rodrigues'in de yardımıyla, Portekiz'deki hukuk profesörlerinin eşcinsel evliliğe izin vermeyen yasalara karşı yaptıkları tartışmalardan yola çıkarak yedi maddelik bir suçlama hazırladılar. Kasım 2007'de, 2004 yılındaki yasanında da baz alındığı suçlamayı mahkemeye süren çift, yine reddedildiler.

Teresa ve Helena ise medyanın ve LGBT haklarını koruyan kuruluşların da büyük desteğini alarak ülke çapında birçok kampanya düzenlediler.
Belki de en büyük desteği kızlarından aldılar. Her ikisi de önceki evliliklerinden birer çocuğu var. 2008 yılında bu talep meclise taşındı ve Sosyal Demokrat Parti ve Sosyalist Parti'nin birlikte yürüttüğü meclis davaya tam bir açıklık getiremedi.
Helena ve Teresa'nın arkalarına aldıkları binlerce insanla birlikte gittikçe artan seslerini duymazdan gelemeyen José Sócrates hükümeti, 2009'da seçimlerde tekrar başa gelmeleri sonucunda eşcinsellere evlilik hakkı vermeyi planladıklarını belirtti.

2009'da tekrar başa gelen José Sócrates hükümeti, eşcinsel evliliği onaylayan bir taslak hazırladı. Sosyal Demokrat Parti üyeleri bu yasayı kesinlikle kabul etmeyeceklerini belirtti.
Sosyal Demokrat Parti'nin desteğini ortaya koymaması ve buna ek olarak Katolik Kilisesi'nin hoşnutsuz tavırları yasanın 2010 yılına kadar yürürlüğe konulamamasına neden oldu. Partilerin kendi aralarındaki anlaşmazlıkları ve Katolik Kilisesi'nin karşı propagandasına rağmen, yasa sonunda meclisten 17 Aralık 2009'da geçti. Mayıs 2010'da resmi gazetede de yayınlanan yasa, 5 Haziran'da aktif hale geldi.

Helena ve Teresa çifti, 2003'den beri sürdürdükleri beraberliklerini, dünyanın birçok yerinden katılan LGBT örgütlerinin ve uluslararası basının gözü önünde 7 Haziran 2010'da evliliğe taşıdılar.

Haber Bağlantıları; Teresa ve Helena: Azimli Bir Aşk Öyküsü - Bianet

Bir toplumsal hareketin nasıl dönüştüğü ve dönüşürken, öyle ya da böyle, medyayı da nasıl dönüştürdüğünü / dönüştürebildiğini görmek açısından Türkiye'de eşcinsel hareketin medyayla ilişkisini anlamak önemli.
İstanbul - BİA Haber Merkezi
29 Ekim 2011, Cumartesi
Eşcinsel hareketin medyayla ilişkisi, çok ciddi teorik temellerle beslenerek uzun uzun anlatılabilecek ve kanımca anlatılması da gereken bir konu. Konunun önemiyse, medyanın hayatımızdaki yeri ve öneminden ziyade eşcinsel hareketin kendisiyle ilgili. Bir toplumsal hare­ketin nasıl dönüştüğü ve dönüşürken, öyle ya da böyle, medyayı da nasıl dönüştürdüğünü / dönüştürebildiğini görmek açısından önemli bu konu ve böylesi bir çalışma. Bu yazıdaysa konuyu daha genel bir çerçeve içinde ele alma­ya çalışacağım.
Eşcinsel hareket - medya ilişkisinden bahsederken dikkat edilmesi gereken unsurlardan biri Türkiye'de eşcinsel hareketi nereden başlat­mak gerektiği. Süreklilik sağlamayı başaran örgütlü hareket 90'larin ortasında vücut bulmuş olsa da 80'lerin sonundan itibaren, özellikle de Radikal Parti kuruluş sürecini genel tarihe dâhil etmek medyayla kurulan ilişki açısından da gerekli.
İkinci, ve belki de her şeyden daha önemli unsursa büyük şehirlerde ortaya çıkan eşcinsel hareketin Ankara ayağının bizzat kendisinin sürekliliğe sahip bir iletişim aracına sahip olması. Dolayısıyla uzun süredir ana akım medya ve alternatif medya arasında paralel giden bir ilişki/akış söz konusu.
Bu unsurlara geçmeden önce açığa kavuşturmak istediğim iki nokta var. Birincisi şu: bu yazı her ne kadar eşcinsel hareketin medyayla ilişkisini inceliyor gibi başlasa da aslında 80'li yıllarda ortaya çıkan ve "kısmi eşcinsel" bir hareket olarak değerlendirilebilecek olan Radikal Parti'ye biraz değindikten sonra, kuruluşundan itibaren Kaos Grubu'nun medyaya yaklaşımı üzerinde duracak. Bunun öncelikli nedeni di­ğer gruplar hakkında yeterli veriye sahip olma­mam. Samimiyetle itiraf etmek istediğim ikinci noktaysa, yazıda zaman zaman öne süreceğim fikirlerin / tespitlerin ne kadarı benim özgün tespitlerim, ne kadarı Kaos'tan duyup içselleştirdiğim cümleler, doğrusu bu sınırı çizmekte şu an için zorlanıyorum. Bundan dolayı, kendi cümlelerime karşı da eleştirel olmaya ve konu­yu olabildiğince sorgulamaya çalışacağım. İlk tespitim, değindiğim bu iki noktanın benim kişisel sorunum olmanın ötesinde, eşcinsel ha­rekete dair çeşitli ipuçları verdiği yönünde ama bu da başka bir yazının konusu olsun.

1980'lerin Sonu ve "Yerli Homolar"...>> (Bianet Devamı)


Beyler, etek güzel kullanışlı ve rahat bir giysidir. Özellikle yaz aylarında bacaklar alttan hava aldığı için serinletici ve rahatlatıcıdır. Etek giymek zorunda kalmaktan korkmayınız.



"....Ortada ne 1 milyon dolar ne de Sulhi  Bey'den almış olduğum ev var. Ne de 500 bin dolar. Bunu kanıtlayan olursa Taksim meydanında etek giyer gezerim."
Sibel Can'ın eski eşi Hakan (Ural ) bey isyan etmişler.
Şimdi Hakan Ural Taksim Meydanı'nda etekle dolaşmak zorunda kalırsa neler  olabilir düşünelim:
* Kadına benzediği için dalga geçerler, komik olur
* Taciz edilir
* Tecavüze uğrar
* Televizyon haberlerinde reytingi yükseltir
* Kahve ve barlarda geyik muhabbetine malzeme çıkar
* Sözünün eri en mert adam ilan edilir
* Dizi ve film teklifleri alır. v.b.
Kim kimden ne almış ne vermiş, kiminle berabermiş, değilmiş, evlenmiş, ayrılmış, ne giymiş, ne çıkarmış, ikoncan mı olmuş rüküş mü?
Yaygın medyanın magazin zırvalıkları, kapitalist sistemin kitlelere ite kaka tıkıştırdığı kof düşünce obezitesinin başlıca besinleri.
Ne acıdır ki, genelde ( ve hatta çoğunlukta) bu tür haberlerin en ucuz öznesi de kadınlardır.
Hakan Ural da erkeklik gururuna değen bir beyana itirazını güçlendirip inandırıcı kılmak için, kadınlara atfedilmiş argümanlardan birini kullanarak kendini rezil edeceğini ilan ediyor.
İskoçlar duymasın (!)
Feminist Politika Dergisi'nin ilk sayısında Hasbiye Günaçtı  " homofobi kadınlaşmaktan korkmaktır " diyerek ne güzel anlatmıştı hastalıklı eril düşüncelerin yanılgılarını.
Cinsiyetçi kültür,  heteroseksist patriyarkanın önderliğinde kadın bedeninin anatomik yapısını metalaştırmakla kalmayıp, bu bedenin örtülerinden de hakaret aşağılama argümanları üretmiş ve üretmeye devam etmektedir.
Beyler, etek güzel kullanışlı ve rahat bir giysidir. Özellikle yaz aylarında bacaklar alttan hava aldığı için serinletici ve rahatlatıcıdır. Etek giymek zorunda kalmaktan korkmayınız ve eril komplekslerinizi ispat için kimseyi etek giydirmekle korkutmayınız.
Bakın ! Kadınlar pantolon giymekten korkuyor mu? (NT/EZÖ)

Bianet, Nilay Vardar haberi;

"Polis 'Burada Dolaşma' Dedi"

Taksim Gezi Parkı'nda oturan bir eşcinsel, polislerin baskısı ve tehdidinden şikayetçi. Berk, sivil polislerin kendisinin fotoğrafını çekip, "Bir daha gelirsen demir yumruk iner" diye tehdit ettiğini söylüyor.



İstanbul'daki Taksim Gezi Parkı'nda dolaşan 27 yaşında yüksek lisans öğrencisi B.Ç, polislerin kimlik kontolü ve tehditlerinden şikayetçi.
B.Ç, sivil polis olduğunu düşündüğü dört kişinin "Buralarda dolaşma" diyerek kendisini tehdit ettiğini söylüyor.
"Üç gün önce parkta dolaşıyordum. Dört sivil polis 'kısa donlu gel' diye beni çağırarak kimliğimi istedi, ardından da cep telefonuyla fotoğrafımı çekti. Aynı polisler daha önce de beni görmüşlerdi ve 'Köprü'den ötesine geçme özel mülk' demişlerdi."

"Sizi burada bitirmek istiyorlar"

"Bu sefer de 'Biz sana burada dolaşmayacaksın demedik mi' diyerek, 'Bir daha gelirsen kafana demir yumruk inecek, size bir darbe gerekiyor' şeklinde tehdit etti.
O kadar sinirli ve agresif konuşuyorlardı ki, 'Fotoğrafımı çekmeye hakkınız yok' bile diyemedim. Çünkü dediğim an eminim ki beni döveceklerdi."
Bu olayın ardından üniformalı polislere durumu şikayet ettiğini söyleyen B.Ç., polislerin kendisine "Haklısınız ama sizi burada bitirmek istiyorlar, yapacak bir şey yok" cevabını aldığını söyledi.
"Biz, eşcinseller kimseyi rahatsız etmiyoruz. Ama üzerimizde artan inanılmaz bir polis baskısı var. Ben artık kısa şortla Taksim'de dolaşmaya çekiniyorum"

"Böyle yüzlerce vaka var; polise şikayet edemiyorlar"

B.Ç, eğitim hayatını etkileyeceği kaygısıyla şikayette bulunamayacağını söyledi.
LAMBDA İstanbul avukatı Fırat Söyle, Taksim Gezi Parkı'nda eşcinsellere yönelik polis baskısı ve şiddetinin yıllardır devam ettiğini söylüyor.
"2007'den beri LAMBDA'nın avukatıyım, Taksim Gezi Parkı ile ilgili yüzlerce böyle vaka ile karşılaştım. Polis eşcinsellere sürekli kimlik kontrolünün yanında sözlü ve fiziksel şiddet uyguluyor. Bu gece daha da artıyor. Ancak hiçbiri cinsel yönelimlerini açıklamadıkları için şikayet edemiyor." (NV)

"Her renkten, her kimlikten sokak artık barışmalıdır" sloganıyla nefret suçlarına karşı imza toplayan İstanbul LGBTT, herkesi 19 Haziran'daki "Trans Onur Yürüyüşü"ne çağırıyor.
İstanbul - BİA Haber Merkezi
09 Haziran 2011, Perşembe

İstanbul LGBTT Dayanışma Derneği "Nefret Suçlarına Karşı Kampanya" başlattı. Kampanya dahilinde Galatasaray Meydanı'nda kurulan standda nefret cinayetlerine karşı imza toplanıyor.
"Her renkten, her kimlikten sokak artık barışmalıdır" sloganıyla trans cinayetlerinin son bulması için açılan standda, 19 Haziran'da Türkiye'de ikinci kez düzenlenecek Trans Onur Yürüyüşüne de katılım çağrısı yapılıyor.

Şişli Adliyesi önünde bir araya gelen çeşitli örgütler, son dönemde trans bireylerin karşılaştığı şiddet ve baskının son bulması için basın açıklaması yaptı.
Açıklamada, trans bireylere karşı yapılan son saldırı şöyle anlatıldı:
"7 Mayıs gecesi Şişli'de üç transseksüel kadın yolda yürürken beş kişinin silahlı saldırısına uğradı.155'i aradılar. Olay yerine gelen polis ekibi saldırganların kaçmasına müsaade etti.
Polis ayrıca saldırganlardan birinin sivil polis olduğunu belirtmiş ve şikayetçi oldukları takdirde başlarına kötü şeyler geleceği gibi imalarda bulunarak transseksüel arkadaşlarımızı tehdit etmiştir.
Aynı ekip Şişli'de daha önce de transseksüel kadınlara saldırdı. Haklarında şikayette bulunuldu. Şikayette bulunan transseksüelleri susturmak ve sindirmek için adreslerine baskınlar yapıldı, şiddet uygulandı."
Açıklamada, anayasaya cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibareleri eklenerek; homofobik ve transfobik şiddete derhal son verilmesi gerektiği belirtildi.

Açıklamaya destek verenler:

İstanbul LGBTT Dayanışma Derneği, Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği, Kadın Kapısı, Kaos GL Derneği, Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği, Siyah Pembe Üçgen İzmir, MorEL Eskişehir LGBTT Oluşumu, Voltrans Trans Erkek İnisiyatifi, İllet, Biz Erkek Değiliz İnisiyatifi, Yeryüzüne Özgürlük Derneği, Ucube anti militarist feministler, Amargi. (NV/HK)

Kaynak Bianet

Homofobi ve transfobi karşıtları, Ortadoğu Teknik Üniverstitesi'nde (ODTÜ) LGBT (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Trans) topluluğu kurulmasına izin verilmemesini protesto etmek için 11 Mayıs Çarşamba günü saat 18.00'de ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi önünde buluşuyor.
ODTÜ öğrencilerinin 2010 Ekim ayında yaptıkları LGBT Topluluğu kurma başvuruları "Kimlik ve duyarlılık yaratmak, bilinçlendirmeye yönelik çalışmalar yapmak topluluk amacı ve topluluk kurmak için yeterli değildir" gerekçesiyle reddedildi.
ODTÜ öğrencilerinden Kıvılcım Ilbaşı, daha önce Kadın Çalışmaları topluluğu kurmak için başvurduklarında da okul yönetiminin benzer tutumlarıyla karşılaştıklarını, okulun yaşanılan sorunları görmezden gelerek topluluk kurma amacını anlamaya çalışmadığını söylüyor. Kaynak-Devamı Bianet

İnternette 'Yasak' Kelimeler LGBT Sitelerini de Yasaklıyor"
TİB tarafından geçen hafta yayınlanan "internette kullanılması yasak" kelimeler, LGBT bireylerin resmi sitelerini de etkileyecek. Konuyla ilgili yazılı açıklama yapan Pembe Hayat Derneği, LGBT'lerin temel hak ve özgürlüklerine yönelik ağır ihlaller gerçekleştirildiği görüşünde.
İstanbul - BİA Haber Merkezi
05 Mayıs 2011, Perşembe

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) tarafından 28 Nisan'da servis sağlayıcılara ve hosting firmalarına gönderilen tebligatta site adlarında kullanılması yasak kelimeler sıralanmıştı.
Günlük hayatta kullanımından vazgeçilemez pek çok sözcüğü de içeren "yasak listesi", lezbiyen, gey, biseksüel ve trans (LGBT) sitelerini de kapsıyor.
LGBT Derneği Pembe Hayat'ın resmi web sitesi pembehayat.org'un da yasaklı siteler arasında bulunması üzerine Pembe Hayat Derneği bir basın açıklaması yayınladı.

"Eşit şekilde kabul görme hakkımız yok sayılıyor"

Çeşitli kanun, yönetmelik ya da tüzüklerin "genel ahlak", "kamu ahlakı", "kamu düzeni", "müstehcenlik", "milli ve manevi değerler" ibarelerinin LGBT bireyler aleyhine yorumlanarak, LGBT'lerin temel hak ve özgürlüklerine yönelik ağır ihlaller gerçekleştirildiğinin belirtildiği açıklamada şu ifadelere yer verildi:
* Geçtiğimiz günlerde TİB'in, yer sağlayıcı firmalara birtakım yasaklı sözcükler listesi göndererek, müstehcen olduğu düşünülen bu sözcükleri içeren alan adlarının kaldırılması istenmiştir. Yasaklı sözcük grubu içerisinde "gey, gay, homoseksüel, eşcinsel, biseksüel, lesbian, lezbiyen, travesti" sözcükleri de bulunmaktadır.
* Bu talep, LGBT bireylerin kendi varoluşlarının reddi ve/veya "ahlaksızlık, müstehcenlik" olarak kabulü anlamına gelmektedir. İlgili kanun ve yönetmelik LGBT vatandaşların en temel haklarından olan var olma ve eşit şekilde kabul görme hakkını yok sayacak şekilde yorumlanmıştır.

"Demokratik taleplerimiz sansür ediliyor"

* Pembe Hayat Derneği'nin resmi web sayfasına yer sağlayıcılık hizmeti verilmesinin durdurulması talebi, bariz şekilde LGBT bireylerin hak mücadeleleri sürecinde ürettikleri bilgi, düşünce ve demokratik taleplerinin sansür edilmesi anlamına gelmektedir. Daha doğru bir ifade ile LGBT sivil toplum mücadelesinin kendisinin sansür edilmesiyle eşdeğerdir.
* Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti" başlıklı 26. Maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "ifade özgürlüğü"nü düzenleyen 10. Maddesi, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'nin "düşünce ve düşünceyi yayma hakkı"nı düzenleyen 19. Maddesi ´ne de aykırı olan bu talep, LGBT bireylerin kendi hak mücadeleleri çerçevesinde yaşanan gelişmeleri toplumun geniş kesimlerine aktarma, hak talepleri konusundaki fikirlerini ifade etme ve yayma hakkını gasp eder bir niteliğe sahiptir.
* Konu edilen uygulama, LGBT bireylere yönelik halihazırda mevcut olan yoğun ve sistematik ayrımcılık pratiklerinin hem yansıması hem de pekiştirici unsuru şeklinde de değerlendirilmelidir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "Ayrımcılık Yasağı" başlıklı 14. Maddesi her türlü gruba yönelik ayrımcı uygulamanın insan hakları ihlali olduğunu belirtmektedir. Aynı şekilde Sözleşme´ye Ek 12. Protokol de her türlü ayrımcılığın yasaklanması konusunda taraf devletlere sorumluluk yüklemektedir.

"Yasal yollardan gerekli adımları atacağız"

* Türkiye´de LGBT bireylere yönelik yoğun ayrımcılık, nefret suçları, toplumsal dışlanma ve şiddet devam ederken, yetkililerin, en temel hak ve özgürlüklerimizi sınırlandırması değil, bu hak ve özgürlükleri garanti altına alması gerekmektedir.
* LGBT bireylerin hak ve özgürlükleri için mücadele eden resmi bir sivil toplum örgütünün web sayfasının kapatılması talebi, Avrupa Birliği´ne resmi adaylık statüsü taşıyan bir ülkede ancak utanç vesilesi olabilir. LGBT bireylerin demokratik taleplerini görmezden gelen, örgütlenme ve ifade özgürlüklerini yok eden, yaşam haklarına yönelik saldırılar karşısında hiçbir önlem almayan ve kurumsal şekilde ayrımcılığı pekiştiren bir hükümet politikası kabul edilemez.
* Dernekleşerek örgütlenme hakkımızı gerçekleştirmemizi engelleyemeyen politik zihniyetin, resmi iletişim kanallarımızın önünü hukuksuz şekilde kesmesine izin vermeyeceğiz. LGBT insan hakları savunucularının örgütlenme ve düşüncelerini yayma hakkının alenen ihlal edilmesi anlamına gelen TİB'in bu talebine karşı Pembe Hayat Derneği olarak, yasal yollardan gerekli adımları atacağımızı duyurmak isteriz. (EKN)

Kaos GL'nin bu yıl altıncısını düzenlediği Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma, dün (3 Mayıs) Boğaziçi Üniversitesi'nde luBUnya'nın katkısıyla düzenlendi.
Akademik forumlarda "Hastalık'tan İdeoloji'ye Homofobi", "Ayrımcılığın Şiddeti Olarak Nefret Suçları","Eşit Yurttaşlar Olarak LGBT" ve "Queer Akademi" konuşuldu.
İlk oturumda homofobi ve eşcinselliği hastalık olarak değerlendiren söylemler psikolojik ve sosyal boyutlarıyla tartışıldı. İkinci oturumda nefret suçları, nefret suçu mağduru bireylerin ve cinsel şiddete uğrayanların yaşadıkları ve bu travmaların bireylere etkileri anlatıldı. Üçüncü oturumda LGBT bireylerin sosyal ve sağlık alanlarındaki mağduriyetleri, evlilik haklarının olmaması gibi hak ihlaleri tartışıldı. Boğaziçi Üniversitesi'nde kurulacak Toplumsal Cinsiyet ve Queer Çalışmaları Sertifika programını hakkında bilgilendirme yapılan son oturumun ardından Norveç ILGCN'den (Uluslararası Lezbiyen ve Gey Kültürel Ağı) Rolf Solheim LGBTT hareketini, yasal eşcinsel evlilikleri, sekülerlik, ve homofobi kavramlarını tartışmaya açtığı bir performans gerçekleştirdi.

"Norm dışı olanlar devletin koruması dışında bırakılıyor"

"Hastalık'tan İdeoloji'ye Homofobi" oturumu İstanbul Üniversitesi'nden sosyal psikolog Umut Şah'ın muhafazakar çevrelerin son dönemde yaptıkları açıklamaları sorunsallaştırdığı  "Eşcinsellik Hastalık [Ve Dahası] Sapkınlıktır; Bir Eleştirel Söylem Analizi" sunumu ile başladı. Ardından İstanbul Şehir Üniversitesi psikoloji bölümünden Berk Efe Altındal, homofobi kavramının psikolojik boyutunu açıkladığı sunumunda kavramın hareket içindeki yerini sorunsallaştırdı. İstanbul Bilgi Üniversitesi'nden Gökçen B. Dinç ise pre-modern dönemde Osmanlı Devleti'nde eşcinsel ilişkilerin ve kadının toplumsal alandaki konumuna değindi.
"Ayrımcılığın Şiddeti Olarak Nefret Suçları" oturumu İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü'nden Özlem Çolak'ın sunumu ile başladı. Cinsel yönelim temelli nefret suçlarına maruz kalan bireylerin yaşadıkları ve mağdur olarak nasıl algılandıkları üzerine çalışan Çolak, nefret suçlarının hukuk literatüründe neden ayrı bir kategori olarak savunulması gerektiğini üç temel nokta üzerinden açıkladı: Nefret suçlarına maruz kalan bireylerin daha fazla psikolojik ve fiziksel hasar görmesi, nefret suçlarının kurumsal yapılarda çok fazla olması ve ayrımcılık temelli suçların mesaj iletme amacı taşıması.
Boğaziçi Üniversitesi'nden Sumru Atak, "iktidarın kurduğu normallik kavramının yapı söküme uğraması gerektiğini" vurguladığı konuşmasında, "toplumda normal ve sapkın olarak tanımlanan durumlar arasında hiyerarşi olduğunu, norm dışı olanların devletin koruması dışında bırakıldığını" söyledi. Atak, devletin LGBT bireylerin ayrımcılığa ve nefret suçlarına maruz kalmasını daha kolay hale getirdiğini vurguladı.
Viyana Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden Evrim Ersan sunumunda şiddetin cinsel kimliğe olan etkilerini sorunsallaştırdı. Konuşmasında şiddetin birey üzerindeki etkilerini pes etme, radikal karar alma ve direnişe geçme olarak üç temel başlıkta açıklayan Ersan, şiddetin salt baskı aracığı olmadığını, direnişi hızlandıran bir süreç olarak ele alınmasını gerektiğini belirtti.
"Eşit Yurttaşlar olarak LGBT" başlıklı üçüncü oturumda Leeds Üniversitesi Siyasî ve Uluslararası Çalışmalar Bölümü'nden Volkan Yılmaz, LGBT politikaları ve sosyal politikaların birlikte nasıl yan yana düşünüleceğini sorunsallaştırdığı konuşmasında "Türkiye'de LGBT bireylerin tanınmaması ve evlilik hakkının olmaması yüzünden hak kayıpları yaşadığını, sosyal ve sağlık alanında aile merkezciliğin hakim olduğunu" söyledi. Sınıf ve kimlik politikaları temelli yaklaşımların bütünlülük içerisinde olması gerektiğini, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin tanınmasının önemini vurguladı. Yılmaz, AKP döneminden önce Türkiye'de sessizlik politikasının olduğunu AKP iktidarı ile birlikte homofobinin yükseldiğini ve politize edildiğini, Türkiye'nin imzaladığı sözleşmelerde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin özellikle çıkartıldığını söyledi.

BÜ'de Toplumsal Cinsiyet ve Queer Çalışmaları programı açılıyor

Akademik forumun son bölümünde ise Boğaziçi Üniversitesi Çeviribilim Bölümü'nden Şahin Açıkgöz ve Ece Saltan aynı bölümde kurulacak olan Toplumsal Cinsiyet ve Queer Çalışmaları Sertifika programını anlattı. LGBT aktivizminin akademiyle ilişkisini kuvvetlendirmeyi de amaçlayan programın disiplinlerarası bir program olmasının neden gerektiği, amacı ve derslerin içeriği anlatıldı. Tartışma bölümünde katılımcılarla birlikte akademi ve STK'ların birbirleriyle nasıl ilişkilendiği, akademi ve gündelik hayat ilişkisi tartışıldı.
Akademik forum sonrasında Norveç ILGCN'den (Uluslararası Lezbiyen ve Gey Kültürel Ağı) Rolf Solheim,  hümanist ve LGBTT hareketini, yasal eşcinsel evlilikleri, sekülerlik, ve homofobi kavramlarını tartışmaya açtığı bir performans/sunum yaptı. Hümanizmin hikayesini anlattığı sunumunda doğum, evlilik ve ölüm ritüellerinin önemini vurguladı ve LGBT bireylerin kiliselerde bu ritüelleri dini sebeplerle yapmadığını bu sebeple kendi organizasyonlarında hümanist evliliklerin ve hümanist cenazelerin yapıldığını anlattı.(ÇT/ŞA)

Kaynak BiaNet >>

Lambdaistanbul'un her yıl homofobik/transofobik kişi ve kurumlara dikkat çekmek için verdiği "geleneksel" Hormonlu Domates Ödülleri, yedinci kez sahiplerini bulacak.
Kazananlar Haziran'ın son haftasında İstanbul'da düzenlenecek 19. LGBTT (lezbiyen, gey, biseksüel, travesti, transseksüel) Onur Haftası kapsamında, törenle açıklanacak.
Lambdaistanbul, her yıl olduğu gibi bu yıl da aday listesini kamuoyundan gelen öneriler doğrultusunda belirleyecek.
Hormonlu Domates Ödülleri aday listesinin oluşmasına katkı sunmak isteyenlerin, geçtiğimiz yıl kamusal alanda ve medyada LGBTT'lere yönelik ayrımcı açıklamalar yaptığını ya da uygulamalarda bulunduğu düşündüğü kişi ve kurumları hormonludomates@gmail.com adresine 15 Mayıs'a kadar yollaması gerekiyor.

Selma Aliye Kavaf'a "Yaşam Boyu Hormonlu Domates"

Lambdaistanbul'un ilk kez 2005''te verdiği Hormonlu Domates Ödülleri'nin amacı, kamusal alanda LGBTT bireyler hakkında homofobik/transfobik sözler sarf eden ve / veya uygulamalarda bulunan kişi ve kurumları teşhir etmekti. İlk yıl ödül kazanan isimleri Lambdaistanbul belirlemişti.
İkinci yılda, adaylar oylamaya açıldı.
Geçtiğimiz yıl Vakit Gazetesi, Sırbistan Devleti ve polisi, Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Adalet ve Kalkınma Partili (AKP) Burhan Kuzu, dönemin Taraf gazetesi yazarı Hilal Kaplan, sunucu Esra Erol ve Dr. Cem Keçe ödüllendirildi. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf da "Yaşam Boyu Hormonlu Domates" ödülünü kazandı.
Önceki yıllarda da aralarında Okan Bayülgen, Hülya Avşar, Mehmet Ali Erbil, Takvim gazetesi, Türk Silahlı Kuvvetleri, Deniz Baykal, Erol Köse, Betül Aşık, Ankara, İstanbul ve Bursa valilikleri, Alişan, Beyoğlu 3. Asliye Mahkemesi gibi kişi ve kurumlar ödüle layık görülmüştü. (BB/EÖ)
Bianet

Nefret Suçları Mağduru Trans Bireyleri Anma Buluşması'nın cumartesi günki son oturumunda sanatçı ve aktivist Gabrielle Le Roux, fotoğrafçı Diana Blok, Şarkıcı İlkay Akkaya, Temsiliyet filmi oyuncularından Ayta Sözeri, Görkem Kanbolat Arslan ve modacı Barbaros Şansal konuştu.
Ankara - BİA Haber Merkezi
28 Kasım 2010, Pazar
Nefret Suçları Mağduru Trans Bireyleri Anma Buluşması'nın dün (27 Kasım) gerçekleşen son oturumunda sanatçılar transfobi ve nefreti tartıştı.
Pembe Hayat'tan Serra Can'ın moderatörlüğünü yaptığı oturumun ilk konuşmacısı fotoğrafçı Diana Blok idi. 2009 senesinde İstanbul ve Ankara'daki LGBTT bireylerin hayatını araştırmaya, fotoğraflamaya geldiğini anlatan sanatçının burada çektiği fotoğraflar şu anda Ankara'da sergileniyor.
Sanatçı ve aktivist Gabrielle Le Roux, Afrikalı translarla gerçekleştirdiği resim projesini anlattı. "Afrikalı trans cinsiyetli aktivistler, portreleri burada sergileneceği ve hikayeleri burada da duyulacağı için çok mutlu. Sanat bazı sorunların görünürlüğünü arttırmak için iyi bir yol."

"Nefreti anlamıyorum"

Şarkıcı İlkay Akkaya, "nefrete karşı bir toplumsal hareket yürütülecekse eğer merhamet için de yürütülmeli. Merhametin içinde bir üstten bakma, hoşgörünün içinde bir horgörü olduğunu görüyoruz. Birbirimize değebilecek mesafede durmalıyız, birbirimizi ancak o zaman anlayabiliriz" diye konuştu.
Temsiliyet filmi oyuncularından Ayta Sözeri,  "Varoluşumuzdan, bizi görmekten nefret etmelerini anlayamıyorum. O yüzden inadına metroya biniyorum, otobüse biniyorum. Şu anda diğer sanatçı arkadaşlarımla sahnede olmak çok güzel. Sokakta dışlasınlar, sahnede alkışlasınlar" dedi.
Oyuncu Görkem Kanbolat Arslan, insanların birbirini tanımaya çalıştıkça, nefretten uzak kalacağını düşündüğünü ifade etti.
Modacı Barbaros Şansal, eşcinselliğin bir cinsel tercih değil, yönelim olduğunu hatırlattı. "Benim iki bayrağım var, biri yünlü dokuma Türk bayrağım, diğeri gökkuşağı bayrağı" diye konuştu. (ÇT/EÖ)

Pembe Hayat Üyeleri, Hakları İçin Meclis'e GidiyorPembe Hayat Derneği, trans bireylere yönelik nefret cinayetleri konusunda kaygılarını iletmek ve Nefret Suçları Yasası ile Ayrımcılık Karşıtı Yasa çalışmaları taleplerini dile getirmek için 15 Ekim'de TBMM önünde bir basın açıklaması yapacak ardından Sakarya'dan Yüksel Caddesi'ne yürüyecek.
Ankara - BİA Haber Merkezi
08 Ekim 2010, Cuma

Pembe Hayat Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti, Transeksüel Dayanışma Derneği, son dönemde trans bireylere yönelik gerçekleştirilen nefret cinayetleri konusunda kaygılarını dile getirmek
Blogger tarafından desteklenmektedir.