basın açıklaması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster


Türk Psikologlar Derneği
bianet.'in haberine göre, Ankara Valiliği’nin LGBTİ etkinliklerini süresiz bir şekilde yasaklaması ve bu yasağın fiilen diğer illere de yayılmaya başlamasının ardından, ruh sağlığı uzmanları yazılı bir açıklama yaparak, “Her toplumda LGBTİ kimlikler vardır, bu kimlikler zararlı ya da patolojik değildir” dedi. LGBTİ görünürlüğünün artmasının, toplumsal iyileşmenin, eşitliğin ve adaletin sağlanmasına katkıda bulunacağını ifade etti.

Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği, Türkiye Psikiyatri Derneği ve Türk Psikologlar Derneği’nin açıklamasında Valiliğin yasağa gösterdiği gerekçelerin, toplumun bir lesimine karşı açık bir ayrımcılık olduğuna dikkat çekildi.

açıklamalarda şu ifadelere yer verildi;



 “Ruh sağlığı ve tıp alanında çalışan profesyoneller olarak LGBTİ kimliklerin toplumun herhangi bir kesiminden daha hasta, daha yoz, daha ahlaksız, daha marjinal olmadığını; insanları cinsel yönelim/cinsiyet kimliği farklılıklarına göre ayırmanın toplumsal ayrımcılığı ve nefreti pekiştireceğini dolayısıyla travmayı arttırıp ciddi halk sağlığı sorunları yaratacağını yarım asırdan fazla süredir tekrar ediyoruz.

“Ankara Valiliği’nin gerekçe gösterdiği ‘genel sağlık ve ahlakın korunması’, ‘toplumsal hassasiyet ve duyarlılıklar’, ‘kamu güvenliği’ ve ‘başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması’ ifadeleri toplumun bir kesimine karşı açık bir ayrımcılık girişimi olmasının yanında yasağın kendisi doğrudan tam da gerekçe gösterilen nedenleri ihlal etmektedir. Bu yasakla LGBTİ’lere yönelik olumsuz toplumsal hassasiyet gelişerek nefret suçlarının artmasına zemin hazırlanacak, hak ve özgürlükleri kısıtlanacak, kamu güvenliği etkilenecektir. (…)

“Her toplumda LGBTİ kimlikler vardır, bu kimlikler zararlı ya da patolojik değildir. LGBTİ’lerin görünürlüğünün artması, eşit yurttaşlık taleplerinin olması ve bunların ifade edilmesi toplumsal yozlaşmaya değil, aksine gruplar arasındaki ayrımcılığın sonucu oluşan mesafenin kapanmasına, nefret suçlarının azalmasına, yani toplumsal iyileşmenin, eşitliğin ve adaletin sağlanmasına katkıda bulunacaktır. LGBTİ dernekleri ve bu alanda çalışan sivil toplum örgütleri de toplumsal eşitlik, adalet ve iyileşme için ayrımcılığa ve nefrete karşı mücadele veren kurumlar olarak görülmeli, korunmalı ve desteklenmelidir.

“Bizler ruh sağlığı ve tıp alanında çalışan profesyoneller olarak LGBTİ kimliklere yönelik anayasal ve uluslararası sözleşmelere aykırı yasaklardan bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini, bu yasakların ve gerekçelerinin ayrımcılığı ve nefret suçlarını körükleyeceğini ve geri dönülmez acılara ve ruhsal hasarlara yol açacağını kamuoyu önünde bir kez daha ifade ediyoruz.

“Yerel ve merkezi yönetimlerin toplumda kutuplaşmalara neden olan bu ayrımcı tutumlardan uzak durmalarını, toplumu oluşturan her bireye eşit mesafede, hak ve özgürlüklerini garanti altına alarak yaklaşmalarını, bu nedenle bu hukuksal geçerliliği olmayan yasaklamalardan bir an önce vazgeçmelerini bekliyoruz.”
Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği                    
Türkiye Psikiyatri Derneği

Türk Psikologlar Derneği


Ankara Valiliği’nin şehirdeki LGBTİ etkinliklerini süresiz olarak yasaklamasının ardından Ankara’daki LGBTİ dernekleri Pembe Hayat ve Kaos GL ortak açıklama yayınladı.



Ankara Valiliği’nin “18 Kasım 2017 tarihinden itibaren süresiz olarak LGBTT_LGBTİ vb. örgütler tarafından ilimizin muhtelif yerlerinde birtakım toplumsal hassasiyet ve duyarlılıkları içeren sinema, sinevizyon, tiyatro, panel, söyleşi, sergi vb. etkinlikleri” yasakladığını valiliğin internet sitesinden öğrendik.
Valiliğin bu hukuka aykırı, ayrımcı ve keyfî yasak kararının yasal takibini yapacağız. Böylesi toptan ve hakkın özüne dokunan yasaklama kararının hiçbir meşru ve yasal gerekçesi olamaz.
Torba bir yasak ile kapsamı son derece geniş, LGBTİ varoluşunun kendisini kriminalize eden, geniş yorumlamaya ve hak ihlallerine açık, muğlak bir durumla karşı karşıyayız. LGBTİ sivil toplum örgütleri eşit yurttaşlık için ayrımcılığa ve nefrete karşı senelerdir mücadele eden saygın kuruluşlardır. Bu kuruluşların faaliyet alanlarını daraltmanın dahi ötesine geçen, çalışamaz hale getiren yasaklar demokratik bir toplumda asla ve asla kabul edilemez.
Ankara Valiliği’nin bu torba yasağa gerekçe gösterdiği “genel sağlık ve ahlakın korunması”, “toplumsal hassasiyet ve duyarlılıklar”, “kamu güvenliği” ve “başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” ifadeleri apaçık ayrımcılıktır. Bu karar ile LGBTİ’lere yönelik hak ihlalleri ve ayrımcılık meşrulaştırılmaktadır.
Bu karar ve bu karara gerekçe gösterilen hukuka aykırı ve muğlak kavramlar ile çok temel bir hak olan ifade ve örgütlenme özgürlüğü ve diğer temel hak ve özgürlüklerimiz ihlal edilmektedir. Bu karar ile temel hakların özüne ayrımcı saikle müdahale edilmiştir.
Ankara Valiliği’nin yasak kararı Anayasa’mızın eşitliği düzenleyen 10. maddesine yine düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini düzenleyen 26. maddesine; Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırıdır.
Bu açıklama ile aynı zamanda yerel mülki idare; kamu güvenliğini sağlama görevini icra etmek yerine kamunun önemli bir parçası olan LGBTİ’ler ve sivil toplum kuruluşlarını hedef haline getirerek kamu güvenliğini de tehlikeye atmaktadır.
Bu kararın en kısa sürede yeniden düşünülmesini ve geri alınmasını bekliyoruz. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dayalı ayrımcılık ve nefretin bu kadar yoğun olduğu ülkemizde ulusal ve yerel idarelere düşen bu ayrımcılık ve nefrete karşı mücadele etmektir.

Pembe Hayat ve Kaos GL



Mersin LGBT 7 Renk


Hakları anayasada koruma altına alınmayan LGBTİ’lere dönük saldırılar durmak bilmiyor. Özellikle trans kadınlara dönük nefret saldırıları; yaşamlarımızı tehdit etmeye devam ediyor. Kolluk kuvvetleri vuruyor, genel ahlak vuruyor, k
amu düzeni vuruyor, devlet vuruyor, aile vuruyor! Ve trans cinayetleri her geçen gün artıyor.

Bu saldırılara 22 Temmuz’da bir yenisi daha eklendi. Toplumun bir parçası olan trans kadınları korumakla yükümlü polisler, sokak ortasında trans alenen işkence uyguladı. Nefretin kaynağı yine devlet ve onun polisiydi!

22 Temmuz günü saat 22.30 civarında İstikbal Durağı’nda bekleyen 7 trans kadın arkadaşımız polisin biber gazlı ve coplu saldırısına uğradı. Polis keyfi bir biçimde arkadaşlarımıza, “Buradan gidin lan” diye hakaret etti. Hakarete tepki gösteren bir vatandaş da polis şiddetinden nasibini aldı! Ve ardından işkence başladı. Bir kez daha yineliyoruz: Bu bir sokak işkencesidir! Geceler de sokaklar da; gündüzler de caddeler de bizimdir!

Biz “Buradan gidin lan” laflarını yakından tanıyoruz. Ülker Sokak’tan, Eryaman’dan, Avcılar’dan biliyoruz bu lafları. 1980 askeri darbesinde trenlerle şehir dışına atılan trans kadınlardan biliyoruz. Şehirleri bize dar eden; varlığımıza, kimliğimize yönelen bu saldırıları çok yakından tanıyoruz. Ve bir kez daha haykırıyoruz: Buradayız, alışın gitmiyoruz!

Kovamayacaksınız bizleri! Yok edemeyeceksiniz varlığımızı, kimliğimizi! Her saldırınız içimizden bir parça daha koparsa da sokaklarda, alanlarda olmaya devam edeceğiz. On binler olup; “onurumuz” için sokaklarda yürümeyi sürdüreceğiz. Çünkü biz durdurulamayız!

Arkadaşlarımıza saldıran polislerin derhal cezalandırılmasını talep ediyoruz. Karakolda tutanak dahi tutmayan, işkence amacıyla arkadaşlarımızı darp eden Emniyet yetkilileri yargılanmalıdır. Polisin görevi bizleri korumaktır; trans kadınlara şiddet uygulamak değil. Sokakta şiddete maruz kalmayı kabul etmiyoruz! Şiddetin belgelenmemesi için tutanak tutmayan adaleti reddediyoruz. MOBESE kayıtlarının incelenmesini talep ediyoruz.

Mersin’de yaşanan bu saldırılar ilk değil. Kandil bahane edilerek saldırılan Cansu’yu unutmadık. Çete saldırısının ardından, çetecileri koruyan polisleri unutmadık! Cansu’yu tedavi etmeyen hastane görevlilerini unutmadık! Pozcu’da sopalı ve bıçaklı saldırıya uğrayan Deniz’i unutmadık! Sizlere de unutturmamaya kararlıyız. Her an, her dakika yüzünüze haykıracağız: Transfobik devlet hesap verecek! Trans cinayetleri politiktir!
Mersin’deki transfobik saldırılar bireysel değildir. Bu saldırılar yıldırma politikalarının bir parçasıdır. Yılmayacağız. Her saldırınızın ardından yaralarımızı sarıp, sokaklara çıkmaya devam edeceğiz. Arkadaşlarımıza şiddet uygulayan polisler, nefret saldırılarında bulunan çeteler, yaralı transları tedavi etmeyi reddeden sağlık görevlileri yargılanana kadar peşinizi bırakmayacağız!

Bu şiddet ve nefrete karşı duran herkesi bizlerle birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz. Biliyoruz ki bizler ne yalnızız ne de yanlış. Yanlış olan transfobik sistem, yanlış olan şiddet politikaları, yanlış olan nefret, yanlış olan trans cinayetleri ve yanlış olan bütün bunların faili devlettir!



Haber/İlgi Bağlantıları; Mersin Lgbt 7renk

İnsan hakları örgütlerinin uzun zamandır takipçisi olduğu R.Ç. davasının 4. Duruşması bugün Diyarbakır'da gerçekleşti.
17 yaşındaki R.Ç., 2012 Temmuz ayında Amed ’de, yani Diyarbakır’da babası ve iki amcası tarafından öldürüldü. Çünkü eşcinseldi.

Ana akım medya bu cinayeti sıradan bir adlî vaka gibi yansıttı. Cinayetin gerçek nedeni örtbas edilmeye çalışıldı. R. Ç. Cinayeti gey, lezbiyen, biseksüel ve translara duyulan nefretle işlenmiştir.

Nefretin dili, milleti, sınıfı yok. Eşcinsel, biseksüel ve translara yöneltilen şiddet evde, sokakta, okulda, iş yerinde ve toplumun her kesiminde küçük yaştan itibaren verilen yanlış bir eğitimin sonucudur. 

Diyoruz ki: homofobi ve transfobi yöresel ya da töresel değildir. Sözde gelişmiş şehirlerin göbeğinde de ne yazık ki aynı şekilde nefret cinayetleri işlenmektedir.

Bizler Ne Ahmet Yıldız’ı Ne Baki Koşar’ı ne de canları pahasına kimliklerini yaşamaktan ödün vermeyen trans arkadaşlarımızı unuttuk.

Biliyoruz ki sözde adalet sistemi ötekiyi, farklıyı yok etmek istiyor ve bunu da katillere ceza indirimleri vererek uyguluyor. 

Lezbiyen, gey, biseksüel ve translar olarak yaşam hakkımızı istiyor, Nefret Suçları Yasasının bir an önce yeni anayasaya eklenmesini istiyoruz.


Haber/İlgi Bağlantıları; http://www.hebunlgbt.com/basına ve kamuoyuna

femalogo.pngKıbrıs’ta yaşayan feministler olarak Batı merkezli tıbbın, bireylerin cinsiyetlerini ikili anatomik sınıflandırmaya uyarlama çalışmasını reddediyoruz. Bu gayretin, bireylerin bedenleri üzerinde kurulan tahakkümün en somut örneğini oluşturduğunu düşünüyoruz. Trans bireylerin “cinsiyet kimlik bozukluğu” tanısı ile ‘hasta’ ilan edilmesini ve zorlama yöntemlerle ikili cinsiyet sistemine uyarlanma çabasını insan haklarına aykırı buluyoruz.

Trans bireylere eğitim, sağlık ve iş alanlarında kısaca sosyal yaşamlarında cinsiyet kimlikleri dolayısı ile uygulanan ayrımcılığın sonlandırılmasının devletin birincil görevi olduğunu ve pozitif eylem yasaları ile trans bireylerin insan haklarının korunması gerekliliğini hatırlatırız. Kıbrıs’ın kuzeyinde devletin Cinsiyet Geçiş sürecine dair trans bireylerin haklarını koruyan belli standartlar oluşturmamasının ve bireylerin sağlık etiğinden ve denetiminden uzak ilişki yumaklarının içine itilmesinin kabul edilemez olduğunu düşünüyoruz. Bu vesileyle;

-          Bireylerin bedenleri, kimlikleri ve isimleri üzerindeki kontrollerin devlet tarafından sınırlandırılmasını,
-          Yeni doğmuş interseks bireylere uygulanan zorunlu ikili cinsiyet sistemine uyarlama ameliyatlarını,
-          Cinsiyet geçiş operasyonları öncesinde, büroktratik, politik ve ekonomik çeşitli nedenlerle bireylerin sosyal yaşama uyum konusunda engellenmesini,
-          Cinsiyet geçiş sürecinde olan trans bireylere, psikolojik gözetimin, kısırlaştırmanın ve hormon tedavisinin zorunluluk olarak dayatılmasını bireylerin bedensel bütünlüklerine uygulanan saldırı olarak nitelendiriyoruz.


Feminist Atölye olarak, 20 Ekim 2012 Trans Kimliklerin Hastalık Tanımından Çıkarılması İçin Uluslararası Eylem Günü’nü destekliyor; Amerikan Psikiyatri Birliği’nin 2013’te DSM ve Dünya Sağlık Örgütü’nün 2015’te yenilenecek ICD tanı kitapçıklarından trans bireylerin “cinsiyet kimlik bozukluğu” ilan edilmesine yol açan ilgili maddelerin kaldırılmasının trans bireylerin insan haklarının korunması için zaruri olduğunu düşünüyoruz. Kıbrıs’ın kuzeyinde de en erken zamanda cinsiyet geçiş sürecinin sağlık sistemi tarafından trans bireylerin haklarını güvence altına alacak belli standartlara kavuşturulmasını ve sigortalanmasını, interseks bireylere uygulanan cinsiyet sistemine normalleştirme terapilerinin durdurulmasını, hormon terapisi ve cerrahi desteğe zorunlu psikiyatrik takip olmaksızın bireylerin ücretsiz ulaşımının sağlanmasını, devletin transfobi karşıtı mücadeleye katılmasını ve trans bireylerin sosyal yaşamlarını kolaylaştırıcı pozitif eylem yasaları hazırlamasını talep ediyoruz.


http://feministatolye.org/

Melih Gökçek’ten Ankaralı LGBT Bireylere Açık Ayrımcılık İlanı!
 
Homofobiye ve transfobiye karşı mücadele etmek için Ankara’da kurulmuş Kaos GL ve Pembe Hayat LGBTT Derneği olarak Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in LGBT bireylere yönelik ayrımcı açıklamasını kabul etmeyeceğiz!
 
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olarak sarf ettiği sözlerle Melih Gökçek, Ankaralı LGBT bireylere yönelik sorumlu olduğu hizmette apaçık ayrımcılık yapacağını ilan etmiştir.
 
2 Nisan (2012) akşamı bir televizyon programında Okan Bayülgen, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e şu soruyu sordu; “Bizim ne zaman gey belediye başkanımız olacak?” Bu soru karşısında şaşıran Melih Gökçek ise şu cevabı verdi; "Tabii bizim kendimize göre bir yaşam tarzımız, örfümüz geleneklerimiz var. Oralar çok daha farklı bir noktada... İnşallah bizim Türkiye’de gey belediye başkanı olmayacak ve olmamalı."
 
“Genel Ahlak”, “Türk Aile Yapısı”, “Örf ve Adet”, “Töre” gibi muğlâk ifadelerin Lezbiyen, Gey, Biseksüel ve Trans (LGBT) varoluşu sürekli görmezden gelmekte yetmediğinde LGBT bireylere yönelik ayrımcılık ve insan hakları ihlallerini meşrulaştırmak için kullanılan araçlar olduğunu biliyoruz.
 
Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı konusunda daha önce de Aile ve Sosyal Politika Bakanı Fatma Şahin, “Ben muhafazakâr bir partinin bakanıyım” diyerek benzer bir hataya düşmüştü. Fatma Şahin de, Melih Gökçek de AKP’li olabilirler ancak bulundukları konum itibariyle Fatma Şahin de Melih Gökçek de görmek istemedikleri, bir arada yaşamak istemediklerini her fırsatta dile getirdikleri lezbiyen, gey, biseksüel ve trans yurttaşlar için de politika ve hizmet geliştirmek zorunda olduklarını unutmamalıdırlar.
 
Melih Gökçek 2 Nisan 2012’de yaptığı açıklama ile LGBT bireylerin seçme ve seçilme haklarının gasp edilebileceğini ifade etmiş ve LGBT bireylerin kendisi için eşit yurttaşlar olmadığını gözler önüne sermiştir.
 
“Gey Belediye başkanı” tartışmaları dönem dönem medyada gündeme gelmektedir. Biz Kaos GL ve Pembe Hayat Dernekleri olarak kişilerin cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına uğramadan eşit fırsatlara erişiminin sağlanmasını, seçme ve seçilme özgürlüğünü engellenmeden kullanabilmesi gerektiğini savunuyoruz. Belediye başkanlarının cinsel yönelimleri, cinsiyet kimlikleri ile değil, toplumun farklı kesimlerinin sorunlarına sahip çıkıp çıkmadığı ile ilgileniyoruz. Toplumun farklı kesimlerinin sorunlarına sahip çıkma ve yerel yönetim düzeyinde bu sorunlara çözüm üretme açısından Gökçek’e baktığımızda böyle bir “belediye başkanı” olmaz, olmamalı diyoruz.
 
Ankara’da yaşayan lezbiyen, gey, biseksüel ve trans bireyler olarak Melih Gökçek’i ayrımcılıktan vazgeçerek LGBT vatandaşlara da eşit hizmet sunmaya davet ediyoruz
 
Kaos GL Derneği
 
Pembe Hayat LGBTT Derneği

Haber Bağlantıları;
Blogger tarafından desteklenmektedir.