feminist atölye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Doğuş Derya’nın 12 Ağustos 2013 günü meclis kürsüsünden yaptığı yemin sonrası gelen tepkiler üzerine, Feminist Atölye'nin basın bildirisi;

19.8.2013

Totaliter kültürün en temel özelliği, baskı, disiplin veya sindirme yolu ile kendisine biat etmek zorunda bıraktığı insanlardan mutlak bir itaat beklemesidir. Totaliter kültür, devletin insan için olduğu anlayışını  unutturan, insanı devletin nesnesi (üzerinde iktidar icra edeceği itaatkâr bir nesne) olarak gören ve çizdiği otoriter sınırların ihlaline sebep olacak herhangi bir çoğulcu anlayışı gayrimeşru duruma düşürmeye ayarlanmış bir kültürdür. Her türlü farklılığı tek bir kalıba dökmek üzere işlev gören Totaliter kültür için özgül ve çoğul olan her şey bir tehdittir- bastırılmalı, susturulmalı, hatta mümkünse yok edilmelidir. Böylesi bir kültürün devamlılığı, sürekli olarak yarattığı bir tehdit algısı içinden ve bu tehdit algısına yönelik devreye koyduğu ötekileştirme mekanizmaları aracılığı ile sağlanır. Bu mekanizmalar sayesindedir ki, milliyetçi, militarist, ataerkil ve homofobik tutumlar, mutlaka totaliter söylem ve davranışlarla hep bir alış veriş içinde olmuştur.
Doğuş Derya’nın 12 Ağustos 2013 günü meclis kürsüsünden yaptığı “Vicdani Yemin” de totaliter kültürün sadık bekçilerinin kimler olduğunu gösterdiği gibi, bu kültürden bıkmış ve sahici bir özgürlük talebine sahip çıkan birçok toplumsal kesimin de olduğunu görünür kılmıştır. Dili, dini, ırkı, yaşı, sınıfı, fiziksel durumu, cinsiyeti veya cinsel yönelimi fark etmeksizin, içinde yaşamak zorunda bırakıldığımız totaliter kültür içerisinde ötelenen tüm sosyal gruplar, Doğuş’un vicdan sesine tutunarak “Evet, biz de buradayız” demiştir. Buna mukabil, 1974’ten beridir süregelen coğrafi ve zihinsel bölünmenin saldırgan olduğu kadar totaliter tepkimeleri de “düzen elden gidiyor” paniği ile kol kola bir şekilde ortaya çıkmıştır. Çeşitli köşe yazılarında, sosyal medyada ve televizyonlarda ifade edilen bazı cinsiyetçi,  homofobik, milliyetçi ve saldırgan beyanatlar, Kıbrıslıtürk toplumu olarak çoğulcu bir barış kültürüne ne kadar ihtiyacımız olduğunu ispatlar niteliktedir. Bu beyanatlar şiddet ve çatışma kültürünü yeniden üretmek yanında, ataerkil toplumsal yapının, sağ-sol fark etmeksizin, “ayar ve azar çeken baba figürleri” ekseninde biçimlendiğini de bir kez daha göstermiştir. Doğuş meclis kürsüsündeyken, ayağa fırlayıp el kol hareketleri ile tehditler savuran (başta Hüseyin Özgürgün) UBP ve DP milletvekilleri olmak üzere, ağza alınmayacak cinsiyetçi küfürler eden Ezcan Özsoy ve benzerleri, ruhlarına sinmiş totaliter geleneğin tezahürü olarak “ayar ve azar çekme” yoluna gitmişlerdir. Doğuş’un “vicdani yemini” mensubu olduğu CTP-BG tabanı tarafından çok ciddi bir destek görmesine rağmen, parti başkanı Özkan Yorgancıoğlu’nun konu üzerine son yaptığı açıklamalar, “ayar ve azar çeken baba” figürünün sağ siyasete özgü bir durum olmadığını göstermiştir. Yorgancıoğlu, Doğuş’a “artık bu kadar tolerans göstermeyeceklerini” belirtmiş ayrıca kendi parti tüzüğünde bire bir yer alan değerlerin Doğuş’un yemininde olmasına rağmen, yeminin içeriğindeki “bazı kelimelere” katılmadıklarını belirtmiştir. Bize göre, Yorgancıoğlu bu açıklamasıyla aslında partisi içerisindeki hiyerarşi ve itaat kültürünü ortaya koymuş, “bizden onay almadan hiçbir vekil hareket edemez” mesajını vererek, bütün vekillere aba altından sopa göstermiştir. Bunca senedir ayrımcılığa maruz kalanların sesi olduğu için, emeğin sömürüldüğünü vurguladığı ve hasret kalınan federal Kıbrıs ülküsünü unutturmadığı için Doğuş’un kimsenin toleransına ihtiyacı olduğunu düşünmüyoruz. Bizler Doğuş’la bunca zamandır yan yana mücadele eden aktivistler olarak, O’nun vicdanının sesine sahip çıkıyoruz ve bu yolda beraber mücadele etmekten hiçbir zaman vazgeçmeyeceğimize söz veriyoruz!

Feminist Atölye


Haber/İlgi Bağlantıları;

Ergül ERNUR
   Feminist Atölye aktivistleri, Fasıl 154 Ceza Yasası kapsamında eşcinsel ilişkiyi suç sayan yasanın ivedilikle kaldırılmasını talep etti.
   Feminist Atölye Aktivisti Doğuş Derya, KKTC devleti Anayasası’nın demokrasi, eşitlik ve insan haklarından bahsederken, başka yasalarıyla toplumun bir kesimini sırf cinsel yönelimleri ve/veya cinsiyet kimlikleri dolayısıyla ayrımcılığa maruz bıraktığını söyledi.
   Toplumsal ihtiyaç ve talepleri Cumhuriyet Meclisi’ne taşımak üzere seçilen milletvekillerini, lezbiyen, gey, biseksüel, transgender ve queer (LGBTQ) bireylerin yaşamlarında ayrımcılığın etkisini en fazla hissettiği eğitim, sağlık ve çalışma hayatında pozitif eylem yasalarıyla ayrımcılığın önüne geçmeye davet eden Derya, cinsiyet kimliğinden dolayı kimsenin ayrımcılığa maruz kalmaması gerektiğini vurguladı.
   2008 yılından beri Kıbrıs’taki kadınların istihdam, siyasi mekanizmadaki temsiliyeti ve benzeri konularda erkeklerle eşit düzeye gelmesi için çalıştıklarını belirten Derya, şiddete karşı da mücadele ettiklerini söyledi.
   Derya, kadınları dışlayan sistemin eşcinselleri de dışladığının farkında oldukları için homofobiye karşı mücadele verenlere de destek olduklarını ifade etti.
   Uluslararası Homofobi Karşıtı Günü dolayısıyla basın açıklaması yapan Feminist Atölye, “Homofobi, bifobi ve transfobinin olmadığı bir dünya mümkün!” sloganıyla Fasıl 154 Ceza Yasası’nı da eleştirdi.
   Ceza Yasası’nın İngiliz döneminden olduğunu ve günümüz koşullarına göre “geri kaldığını ve ihtiyaçları karşılamadığını” düşünen Derya, söz konusu yasada taciz ve tecavüz gibi suçların cinsiyetçi bir dille ifade edildiğini söyledi. Derya, Ceza Yasası’nda eşcinsel ilişkinin suç kabul edildiğini bunun da eşcinselleri suçlu kıldığına dikkat çekerek “Bu bir ayrımcılıktır, kabul edilemez” dedi.
  
“Ayrımcılığın önüne geçilsin”
 
   Basın açıklamasında ise, KKTC devletinin Anayasası, demokrasi, eşitlik ve insan haklarından bahsederken, başka yasalarıyla toplumun bir kesimini sırf cinsel yönelimleri ve/veya cinsiyet kimlikleri dolayısı ile ayrımcılığa maruz bırakıldığı ifade edildi.
    Açıklamada, Cumhuriyet Meclisi’nin, 25 Nisan 2008 tarihinde Homofobiye Karşı İnisiyatif Derneği tarafından meclis eski Başkanı Fatma Ekenoğlu’na sunulan, Fasıl 154 Ceza Yasası Değişiklik önerisini tartışmaya açmadığı savunularak şöyle denildi:
   “Yasa önerisinde eşcinsel ilişki suç olmaktan çıkarılıyor; bireylerin bedenlerine uygulanan taciz ve tecavüz gibi eylemler ahlak kavramı altında değerlendirilmekten çıkarılıyor ve bireyin bedensel bütünlüğüne yapılan saldırı olarak güncel Birleşmiş Milletler tanımlamasına göre hem erkek hem de kadın için uyarlanıyordu. Fakat KKTC Meclisi İngiliz sömürge yönetiminden miras kalan ve artık güncelliğini yitirmiş taciz ve tecavüz yasaları suçların önüne geçebileceğini öngörüyor olmalı ki, değişiklik önerilerini kaale almıyor!” 
Cinsiyet geçişinde masrafları karşılanmalı
   KKTC devletini, cinsiyet geçişi/beden inşası operasyonlarına sırf birey ve doktor arasında yaşanan özel bir durum olarak değerlendirmekten vazgeçmeye de çağıran aktivistler, yetkilileri, operasyon masraflarını karşılamaya ve bu tür operasyonlarda birey sağlığını güvence altına alma yönünde bir takım iyileştirici standartlar geliştirmeye davet etti.
   Aktivistler, bu yönde atılacak adımların, devletin birey bedeni üzerinde tahakküm mekanizmaları yaratmasına mahal vermeden (uzun psikiyatrik/hukuki süreçler, kısırlaştırma /”sterilization” ve önceden evli ve çocuk sahihi olmama gibi) atılması gerektiğinin altını çizdi.
AB’den tam destek
   Avrupa Birliği’nin (AB) Yüksek Düzeyde Temsilcisi Catherine Ashton da,
 Uluslararası Homofobi Karşıtı Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, tüm özgürlüklerin, cinsiyet ayrımı yapmaksızın uygulanacağını söyledi.

Kaynak Kıbrıs Gazetesi
Blogger tarafından desteklenmektedir.