Internet
dostluklarının dünyayı sardığı bir dönemde fanzin dostluklarının
dayanılmaz cazibesini sunan ve 'ilk aşkı zor olan herkese' ithaf edilen
Zor Sevgiler, çok güzel ve sıra dışı bir aşkı anlatırken, bir yandan da
yetişkinlerin dünyasına adım atmaya hazırlanan yalnız ve kafası karışık
John'un büyümenin acılarıyla tanışmasını, kimliğini ve yaşamdaki yerini
keşfetmeye çalışmasını da anlatıyor.
"Sen kendini bilmiyorsan başkaları seni nasıl tanısın?"
Annesiyle babası o henüz çocukken ayrılmış olan John'un hem onlarla, hem de çevresiyle iletişimi yok denecek kadar azdır; üstelik annesinin 'bulaşık suyu artığı' erkek arkadaşından nefret etmektedir. Henüz cinsel kimliğinin de yeni yeni farkına varmaya başlayan, fakat sorunlarını kimseyle paylaşamayan John'u hayata bağlayan tek şey 'fanzin'lerdir. Edebiyat dünyasının en özgür yayını olan ve evlerde hazırlanıp fotokopiyle çoğaltılan bu dergiler, hem John'un, hem de kendi yaşındaki diğer gençlerin yaşamında çok önemli bir yer tutar. Varoluşlarını ve bastırılmış isyanlarını, televizyonda başkalarının hayatlarını seyrederek değil, kendi hayatlarını irdeleyerek ortaya koymayı tercih eden gençler, bu dergileri kendi aralarında değiş tokuş ederken ister istemez arkadaşlık da kurmaya başlarlar.
"Bu
yazıyı her okuyuşumda, sanki bu hiç tanımadığım insanın tek tek bütün
katmanlarının içine, kendi içime baktığımdan çok daha derinlere
baktığımı hissediyorum. Ben de böyle yazmak istiyorum. Hatta belki de
onun gibi olmak istiyorum."
'Duygulara bağışık' olduğunu düşünen ve 17 yaşına dek hiçbir kızın elini tutmamış olan, hatta kızlardan hoşlanıp hoşlanmadığından bile emin olamayan John, bu değiş tokuş sırasında belki de ilk kız arkadaşıyla, Marisol'le tanışır. Bu oldukça zor bir aşktır, zira marjinal kız Marisol de aynen John gibi kimliğini çözme telaşındadır.
"Sanırım kaçıp kurtulma isteği duymadan büyüyen insanlar da var, ama ben böylelerini tanımıyorum… Annemin giremeyeceği bir dünyaya ihtiyacım var. Engelleri, onun elinden tutmadan, kendi kendime aşmalıyım. Artık onun bebeği değilim. En iyi arkadaşı da değilim. Yalnızca kızı olmak istiyorum; ama daha sonra, Marisol'ün kim olduğunu bizzat çözdükten sonra…"
Artık yaşamı Marisol'den önce ve Marisol'den sonra olmak üzere ikiye ayrılan John, bir yandan annesi, bir yandan babası ile iletişim sorunu yaşarken, Marisol'ün çekiciliğinde kendini de keşfetmeye başlar. Dahası iletişim kurmada yazı yazmanın çok önemli bir yöntem olduğunu fark eder.
Kendisi gibi insanlar olduğunu görmesi ve onlara dışardan bakabilmesi John'u kendi hayatını da çözmeye itecektir. Bütün o içinde debelendiği sorunlar, büyük ve hiç dinmeyecekmiş gibi görünen bir fırtınaya benzer, durup dinlenmeden onu parçalara ayıracak bir hortumun ortasında kalmak gibidir. Ne var ki o fırtına da sonunda diner ve o hala ayaktadır. "Hortumun içindeki günlerime pişman değilim," der John'un fanzindaşlarından Diana. "Çünkü bugünkü kimliğimi ona borçluyum; her şeyin üstesinden gelebileceğini bilen biri. Eğer yaptığın veya sebep olduğun hiçbir şeyden pişmanlık duymuyorsan, geçmişini eşelemekten vazgeçiyor ve umutla ileriye, önündekilere bakmaya başlıyorsun."
Amerikalı yazar Ellen Wittlinger, hemen her genç edebiyat ödülünü toplayan kitabı hakkında son derece mütevazi davranıyor. "Ben sadece aynı dönemden geçmiş, fakat yaşadığı hiçbir şeyi unutmamış olan biriyim, hepsi bu," diyor. "O yaşlarda sonsuz bir yalnızlık hissi içindeydim. Sanki herkesten farklı ve dışlanmış gibiydim. Sonradan gördüm ki o yaşlardaki herkes aynı şeyleri hissediyormuş, ama işin içindeyken bunu göremiyorsunuz."
Gerçek bir Salinger hayranı olan Wittlinger, kitabını yazarken sık sık genç fanzin yazarlarının fikirlerine başvurmuş. Özellikle arkadaşının kızı olan 15 yaşındaki Colette (Dışı Sarı, Tadı Kırmızı adlı fanzinin yazarı) fanzin dünyasının incelikleriyle ilgili önemli yardımlarda bulunmuş. Bunun dışında kitabın içeriğine olduğu kadar dizaynına da çok önem veren Wittlinger, hem kapak, hem de iç sayfalar için gerçek fanzin üstadlarıyla çalışmış. (Türkçesi Günışığı Kitaplığı'ndan çıkan kitabı okurken, orjinal baskıdaki fanzin tadını hemen fark edeceksiniz.)
Peki ya 'Aşk'?
İşte bunun en güzel cevabını yine kitabın kendisi veriyor:
"Zor aşktı, zordu her adımı atmak,
Zordu sana yakın olmak, daha da zordu uzaklaşmak,
Ve yok olunca bugün bütün yıldızlar ve duygusal şarkılar azalarak,
Şarkısını söyleyecek başka ne kaldı ki, yalnızca zor aşk." iştegenç
Zor Sevgiler 2002′de kitapçı raflarında yerini aldığında, birçok göz bu kitabı muhtemelen “göremedi” bile. Aynı Harry Potter’daki Diagon Yolu’na ulaşmak için girmeniz gereken o ufacık, köhne meyhane gibi. Yoldan geçenlerin “bir şekilde” göremediği o meyhaneyle, rafların arasında yürürken gözden kaçan bu kitap arasında çok da fark yoktu aslında. İkisinde de algı, olmasını beklemediği şeyi algılayamamıştı. Çünkü Zor Sevgiler yeniydi, çok bakımdan yeniydi hem de.
Bu romanı Türkiye’de yeni yapan özellik, – her ne kadar akla ilk gelen o olsa da- Marisol’un, yani başkahramanın lezbiyen olması değildi. Yalnızca bu değildi en azından, hayır. Bu roman Türkiye’de yeniydi çünkü ülke, genç okurlar için yazılmış, “farklı” bir kurmaca edebiyat türüne aşina değildi henüz. Çünkü Ellen Wittlinger’ın Türkiye’de yayımlanan bu ilk (ve şu an için tek) romanı, aynı zamanda edebiyatın bu özel türünün ülkedeki ilk örneklerinden biriydi.On8Kitap-Devamı
Annesiyle babası o henüz çocukken ayrılmış olan John'un hem onlarla, hem de çevresiyle iletişimi yok denecek kadar azdır; üstelik annesinin 'bulaşık suyu artığı' erkek arkadaşından nefret etmektedir. Henüz cinsel kimliğinin de yeni yeni farkına varmaya başlayan, fakat sorunlarını kimseyle paylaşamayan John'u hayata bağlayan tek şey 'fanzin'lerdir. Edebiyat dünyasının en özgür yayını olan ve evlerde hazırlanıp fotokopiyle çoğaltılan bu dergiler, hem John'un, hem de kendi yaşındaki diğer gençlerin yaşamında çok önemli bir yer tutar. Varoluşlarını ve bastırılmış isyanlarını, televizyonda başkalarının hayatlarını seyrederek değil, kendi hayatlarını irdeleyerek ortaya koymayı tercih eden gençler, bu dergileri kendi aralarında değiş tokuş ederken ister istemez arkadaşlık da kurmaya başlarlar.
'Duygulara bağışık' olduğunu düşünen ve 17 yaşına dek hiçbir kızın elini tutmamış olan, hatta kızlardan hoşlanıp hoşlanmadığından bile emin olamayan John, bu değiş tokuş sırasında belki de ilk kız arkadaşıyla, Marisol'le tanışır. Bu oldukça zor bir aşktır, zira marjinal kız Marisol de aynen John gibi kimliğini çözme telaşındadır.
"Sanırım kaçıp kurtulma isteği duymadan büyüyen insanlar da var, ama ben böylelerini tanımıyorum… Annemin giremeyeceği bir dünyaya ihtiyacım var. Engelleri, onun elinden tutmadan, kendi kendime aşmalıyım. Artık onun bebeği değilim. En iyi arkadaşı da değilim. Yalnızca kızı olmak istiyorum; ama daha sonra, Marisol'ün kim olduğunu bizzat çözdükten sonra…"
Artık yaşamı Marisol'den önce ve Marisol'den sonra olmak üzere ikiye ayrılan John, bir yandan annesi, bir yandan babası ile iletişim sorunu yaşarken, Marisol'ün çekiciliğinde kendini de keşfetmeye başlar. Dahası iletişim kurmada yazı yazmanın çok önemli bir yöntem olduğunu fark eder.
Kendisi gibi insanlar olduğunu görmesi ve onlara dışardan bakabilmesi John'u kendi hayatını da çözmeye itecektir. Bütün o içinde debelendiği sorunlar, büyük ve hiç dinmeyecekmiş gibi görünen bir fırtınaya benzer, durup dinlenmeden onu parçalara ayıracak bir hortumun ortasında kalmak gibidir. Ne var ki o fırtına da sonunda diner ve o hala ayaktadır. "Hortumun içindeki günlerime pişman değilim," der John'un fanzindaşlarından Diana. "Çünkü bugünkü kimliğimi ona borçluyum; her şeyin üstesinden gelebileceğini bilen biri. Eğer yaptığın veya sebep olduğun hiçbir şeyden pişmanlık duymuyorsan, geçmişini eşelemekten vazgeçiyor ve umutla ileriye, önündekilere bakmaya başlıyorsun."
Amerikalı yazar Ellen Wittlinger, hemen her genç edebiyat ödülünü toplayan kitabı hakkında son derece mütevazi davranıyor. "Ben sadece aynı dönemden geçmiş, fakat yaşadığı hiçbir şeyi unutmamış olan biriyim, hepsi bu," diyor. "O yaşlarda sonsuz bir yalnızlık hissi içindeydim. Sanki herkesten farklı ve dışlanmış gibiydim. Sonradan gördüm ki o yaşlardaki herkes aynı şeyleri hissediyormuş, ama işin içindeyken bunu göremiyorsunuz."
Gerçek bir Salinger hayranı olan Wittlinger, kitabını yazarken sık sık genç fanzin yazarlarının fikirlerine başvurmuş. Özellikle arkadaşının kızı olan 15 yaşındaki Colette (Dışı Sarı, Tadı Kırmızı adlı fanzinin yazarı) fanzin dünyasının incelikleriyle ilgili önemli yardımlarda bulunmuş. Bunun dışında kitabın içeriğine olduğu kadar dizaynına da çok önem veren Wittlinger, hem kapak, hem de iç sayfalar için gerçek fanzin üstadlarıyla çalışmış. (Türkçesi Günışığı Kitaplığı'ndan çıkan kitabı okurken, orjinal baskıdaki fanzin tadını hemen fark edeceksiniz.)
Peki ya 'Aşk'?
İşte bunun en güzel cevabını yine kitabın kendisi veriyor:
"Zor aşktı, zordu her adımı atmak,
Zordu sana yakın olmak, daha da zordu uzaklaşmak,
Ve yok olunca bugün bütün yıldızlar ve duygusal şarkılar azalarak,
Şarkısını söyleyecek başka ne kaldı ki, yalnızca zor aşk." iştegenç
On8Kitap'Ellen Wittlinger’la-bir-sohbet (31.10.2011)
Zor Sevgiler 2002′de kitapçı raflarında yerini aldığında, birçok göz bu kitabı muhtemelen “göremedi” bile. Aynı Harry Potter’daki Diagon Yolu’na ulaşmak için girmeniz gereken o ufacık, köhne meyhane gibi. Yoldan geçenlerin “bir şekilde” göremediği o meyhaneyle, rafların arasında yürürken gözden kaçan bu kitap arasında çok da fark yoktu aslında. İkisinde de algı, olmasını beklemediği şeyi algılayamamıştı. Çünkü Zor Sevgiler yeniydi, çok bakımdan yeniydi hem de.
Bu romanı Türkiye’de yeni yapan özellik, – her ne kadar akla ilk gelen o olsa da- Marisol’un, yani başkahramanın lezbiyen olması değildi. Yalnızca bu değildi en azından, hayır. Bu roman Türkiye’de yeniydi çünkü ülke, genç okurlar için yazılmış, “farklı” bir kurmaca edebiyat türüne aşina değildi henüz. Çünkü Ellen Wittlinger’ın Türkiye’de yayımlanan bu ilk (ve şu an için tek) romanı, aynı zamanda edebiyatın bu özel türünün ülkedeki ilk örneklerinden biriydi.On8Kitap-Devamı
Yorum Gönder