Van'da yaşayan eşcinseller için adlarının çıkması canlarının çıkmasından kötü. İki genç A. ve D. yaşadıklarını anlatıyor
‘Ne yapacağım ki abi İstanbul’a gidip? Yol kenarında müşteri bekleyen travestilerin kaçı Kürt çocuğudur merak ettin mi hiç? En az yüzde 90’ı Doğulu, Güneydoğulu’dur. Batmanlı, Diyarbakırlı, Vanlıdır. Ben gitsem ne olacak… Eğitimim mi var? Param mı var? Hem ben sadece eşcinsel değilim ki! Bir de Kürdüm üstelik.”
Bunları söyleyen A., 25 yaşında Vanlı bir Kürt. İşsiz. Altı çocuklu bir ailenin ortancası. Dışarıdan bakınca karşımda Van ölçülerinde modern bir saç kesimine sahip gençten bir adam oturuyor. Bu haliyle ona sokakta ‘eşcinsel’ demek bıçaklanma sebebi bile olabilir. Çünkü eşcinsel olduğuna dair bir emare yok. Adının Deniz olduğunu söyleyen Vanlı diğer eşcinsel ise kafalardaki klişeye hizmet eder tavırlar ve giysiler içinde.
Van Kadın Derneği’nin (VAKAD) odalarından birindeyim. Dernek, yalnızca kadınlara değil eşcinsellere de hukuki ve toplumsal konularda yardım etmeye çalışıyor. Röportaj sırasında A.’nın sorduğu iki kilit soruya cevap vermem çok zor? A., “Hrant Dink öldürüldüğünde ‘Hepimiz Ermeniyiz’ diye yürümüşsünüzdür. Ben öldürülsem ‘Hepimiz eşcinseliz’ diyebilir misiniz?” diye soruyor ilk olarak. İkinci soru daha vahim… “Oğlunuz olduğunu söylediniz. Ya size gelip bir gün eşcinselim derse… Ne cevap verirsiniz?” Sahi ne cevap veririm; veririz, verirsiniz… Bunlar A.’yı ve Deniz’i ilk elden ötekileştiren iki soru. Ancak tabii ki bu sorular aynı zamanda 785 bin kilometrekarelik memleketin her metrekaresiyle ilgili bir sorun. Vanlı eşcinsellerin ise kendini ifade etmekten daha hayati sorunları var. Hayati sorun derken gerçekten ortada hayati bir durum söz konusu. Çünkü Van’da açıklanmış bir eşcinsellik karşısında kurulabilecek makul bir cümle yok.
Zaten Deniz, sırf bu yüzden 2007’de tası tarağı toplayıp İstanbul’a gitmiş. Şimdi annesini görmek için bayramdan bayrama Van’a geliyor. Aslında içinde bir kadın bulunduğunu düşünüyor ve ameliyat olmak, kadın gibi yaşamak istediğini söylüyor. Van’da yaşamasının imkansız olduğunu bildiği için bulduğu ilk fırsatta kapağı İstanbul’a attığını anlatıyor; ama durumundan pek de mutsuz görünmüyor.
‘Arada kız muhabbeti yaparım’
Ama A.’nın durumu biraz daha farklı. Onun feminen tavırları yok ama Van’da yaşamaktan rahatsız. Aslında yalnızca Van’da değil Türkiye’de yaşamak ona mutsuzluk veriyor. “Sıkıldım artık kendimi saklamaktan” diyor ve bir çırpıda şunları söylüyor; “Yalnızca toprağım değil ki, devletim de insanım da kabul etmiyor. İmkan sunsun bana devlet, beni göndersin; istirham ediyorum.” İlkokul sıralarında keşfettiği eşcinselliğini 19 yaşına kadar sakladığını ve ‘erkek’ olmak zorunda kaldığı zaman dilimini şöyle anlatıyor: “Mastürbasyon yaparken bile bir kadını düşleyemiyordum. Bu bana azap veriyordu. Utanıyordum. İntiharı bile düşündüğüm zamanlar oldu. Bir yandan saplantılı mıyım ki saçma sapan şeyler düşünüyorum diye kendime kızıyordum. Ailem benden evlenmemi bekliyordu. Böyle olmayacağını anladım. İnternetten araştırdım. Günübirlik işler bulup para biriktirdim. Sonra İstanbul’a gittim. Nasıl yaşıyorlar diye bakmak için. Eşcinsellerin uğradığı barlara gittim. Tek tek yüzlerine baktım.
Öpüşüyorlardı. Anlaşıp beraber çıkanları gördüm. Van’da böyle bir şeyi hayal etmek bile mümkün değil ki abi. Sonra birkaç kez daha gittim İstanbul’a.” Ancak A. cümlenin burasında duruyor ve “Ama o barlardan çıkınca İstanbul’da bir eşcinselin kendini saklaması gerektiğini gördüm. Aslında bir İstiklal Caddesi var rahatça dolaşabilecek. Şimdi bizim burada bir Maraş bir Cumhuriyet Caddesi var. Buralar İstiklal Caddesi değil. Ama İstanbul’daki bir sürü cadde de bizim buradaki caddelerden farksız. Yine maske takıyoruz. Ha bizim Van’daki maske biraz daha büyük tabii” diyor. Van’daki biraz daha büyük maskenin getirdiği zorluklar ise şöyle sıralanıyor; “Burada her yerde heteroseksüel olmak zorundayım. Bir arkadaşım olsa gidip iki çift laf edebileceğimiz bir yerimiz yok.” Peki iki erkek olarak gitseniz nasıl bir şüphe uyandırabilirsiniz ki diye soruyorum; A., gülerek şöyle cevap veriyor: “O zaman da faça verir miyiz korkusu oluyor. Bir de hasbelkader ikimizden birinin tanındığını düşünsene. Hemen öteki de damgayı yer. Bu yüzden biz eşcinseller olarak burada bir arada dolaşmayız. Kendi heteroseksüel hayatlarımız vardır. Ben ara sıra kahveye gitmek zorundayım mesela. Oyun oynamak zorundayım. Karı kız muhabbeti yapmak zorundayım. Yapmazsam adım çıkar. Şimdi mesela ben Deniz’le bile yan yana yürüyemem sokakta.”
A. için adının çıkması canın çıkmasından bile kötü bir durum. Çünkü Van gibi kentte durumu yalnızca A.’yı bağlamıyor. Ailesi, beş kardeşi, hatta dayıları, amcaları, yeğenleri, kuzenlerini de bağlıyor. Çünkü eşcinsel olduğu bir kez ortaya çıkarsa akraba hısım, hepsinin “başını eğmek” zorunda kalacağını biliyor. “Eroin kaçırsam daha iyi” sözü ise uyuşturucu kaçakçılığının önemli istasyonlarından biri olan Van’daki durumu gayet iyi açıklıyor. “Eroin kaçırsan övülürsün, eşcinselsen dövülürsün yani” dediğimde başını sallayarak ‘aynen öyle’ diyor.
Şizofrenik bir durum
Bazı çetelerin artık internetteki eşcinsel forumlarına da sızdığını anlatan A. bir arkadaşının başından geçen hikayeyi şöyle özetliyor: “Bir arkadaşım, internetten yazışmış. Kameradan çocuğu da görmüş. Buluşmuşlar. Çocuk ilk anda kibar davranmış. Ama ilk tenhada gırtlağına bıçağı dayayıp parasını cep telefonlarını almış. Kendini şehir merkezinde bıraktırmış. ‘Konuşursan fena olur’ rezil ederim seni diye gözdağı da vermiş. Ben polise gidelim dedim. Evli, çocuğu bile var. Omzumda bir saat ağladı. Sonra polis yerine evine gitti. Bizim hayatımız böyle geçiyor işte. İstanbul’da en azından gidip şikayet edebilirsin soyulursan... Burada bu bile mümkün değil. Van’da 100 TL’ye kiralık katil bile buluyorsun. Millet o derece yani. Bu yüzden bir eşcinseli soymak iş değil onlar için. Zaten öldürseydiler ailesi bile sahip çıkmaz, ya da eşcinsel olduğunu saklardı. Bir daha adını anmazlardı”
Trajikomik başka hikayeler de var. Birkaç yıl önce bir arkadaşının psikiyatra gittiğini anlatan A., erkek olan psikiyatrın, arkadaşına “şizofreni başlangıcı teşhisi” koyduğunu söylüyor. A., psikiyatrın arkadaşını ikna etmek için kullandığı cümleleri de söylüyor: “Bir koltukta iki karpuz olmaz. Sen erkeksin.” A., Van’ın psikiyatrı bile bizi hasta görüyor” diyor. A.’ın bir problemi de eşcinsellerin doğuda bir seks makinesi gibi algılanıyor olması. “Sanki aklımız fikrimiz sekste” diyen A. bu arada dört beş ayda bir eşcinsel ilişki yaşayabilirse kendini şanslı saydığını durumun hiç de sanıldığı gibi olmadığını belirtiyor. “Biz Van’da bir arkadaş bulursak ona dört elle sarılırız. Âşık oluruz. Zaten şansımız yok ki fazla. ” diyor. Buna karşılık A.’ya göre özelde Van’da, genelde doğuda eşcinsellik oldukça yaygın. Ama pek çok eşcinsel bunu saklıyor, evleniyor.
Röportaj bitiyor. Deniz fotoğraf çektirmeyi önce kabul ediyor ancak sonra ortadan kayboluyor. A. ile baş başa kalıyoruz. O da istemiyor. Sırttan fotoğraf çekeceğim. Cumhuriyet Caddesi’ne çıkalım yeter” diyorum. Cevabı “Sen bunu çekersen ben saçımı bile değiştirmek zorunda kalırım. Bu elbiseleri bile bir daha giyemem” oluyor. Kendisini resmen tehlikeye attığını ben de biliyorum. Ancak en azından bir görsel malzeme şart. Cumhuriyet Caddesi’ne çıkıyoruz. O benimle hiçbir irtibatı olmayan biri gibi önden yürüyor. Anlaşmamız gereği arkasına bile bakmadan yürüyerek uzaklaşıyor. Aklıma eşimin kadın, Zaza ve Alevi olmaktan dolayı her türlü egemen kültürün baskısına maruz gayet talihsiz bir karışım olduğuna dair tespiti geliyor. Eşime telefon açıp üzülmemesini ondan biraz daha talihsiz bir karışımla az önce beraber olduğumu söylüyorum. “Kim?” diye soruyor, “Hem Kürt hem eşcinsel hem de Van’da yaşıyor” diyorum. “Vah Vah” diyor.
Bunları söyleyen A., 25 yaşında Vanlı bir Kürt. İşsiz. Altı çocuklu bir ailenin ortancası. Dışarıdan bakınca karşımda Van ölçülerinde modern bir saç kesimine sahip gençten bir adam oturuyor. Bu haliyle ona sokakta ‘eşcinsel’ demek bıçaklanma sebebi bile olabilir. Çünkü eşcinsel olduğuna dair bir emare yok. Adının Deniz olduğunu söyleyen Vanlı diğer eşcinsel ise kafalardaki klişeye hizmet eder tavırlar ve giysiler içinde.
Van Kadın Derneği’nin (VAKAD) odalarından birindeyim. Dernek, yalnızca kadınlara değil eşcinsellere de hukuki ve toplumsal konularda yardım etmeye çalışıyor. Röportaj sırasında A.’nın sorduğu iki kilit soruya cevap vermem çok zor? A., “Hrant Dink öldürüldüğünde ‘Hepimiz Ermeniyiz’ diye yürümüşsünüzdür. Ben öldürülsem ‘Hepimiz eşcinseliz’ diyebilir misiniz?” diye soruyor ilk olarak. İkinci soru daha vahim… “Oğlunuz olduğunu söylediniz. Ya size gelip bir gün eşcinselim derse… Ne cevap verirsiniz?” Sahi ne cevap veririm; veririz, verirsiniz… Bunlar A.’yı ve Deniz’i ilk elden ötekileştiren iki soru. Ancak tabii ki bu sorular aynı zamanda 785 bin kilometrekarelik memleketin her metrekaresiyle ilgili bir sorun. Vanlı eşcinsellerin ise kendini ifade etmekten daha hayati sorunları var. Hayati sorun derken gerçekten ortada hayati bir durum söz konusu. Çünkü Van’da açıklanmış bir eşcinsellik karşısında kurulabilecek makul bir cümle yok.
Zaten Deniz, sırf bu yüzden 2007’de tası tarağı toplayıp İstanbul’a gitmiş. Şimdi annesini görmek için bayramdan bayrama Van’a geliyor. Aslında içinde bir kadın bulunduğunu düşünüyor ve ameliyat olmak, kadın gibi yaşamak istediğini söylüyor. Van’da yaşamasının imkansız olduğunu bildiği için bulduğu ilk fırsatta kapağı İstanbul’a attığını anlatıyor; ama durumundan pek de mutsuz görünmüyor.
‘Arada kız muhabbeti yaparım’
Ama A.’nın durumu biraz daha farklı. Onun feminen tavırları yok ama Van’da yaşamaktan rahatsız. Aslında yalnızca Van’da değil Türkiye’de yaşamak ona mutsuzluk veriyor. “Sıkıldım artık kendimi saklamaktan” diyor ve bir çırpıda şunları söylüyor; “Yalnızca toprağım değil ki, devletim de insanım da kabul etmiyor. İmkan sunsun bana devlet, beni göndersin; istirham ediyorum.” İlkokul sıralarında keşfettiği eşcinselliğini 19 yaşına kadar sakladığını ve ‘erkek’ olmak zorunda kaldığı zaman dilimini şöyle anlatıyor: “Mastürbasyon yaparken bile bir kadını düşleyemiyordum. Bu bana azap veriyordu. Utanıyordum. İntiharı bile düşündüğüm zamanlar oldu. Bir yandan saplantılı mıyım ki saçma sapan şeyler düşünüyorum diye kendime kızıyordum. Ailem benden evlenmemi bekliyordu. Böyle olmayacağını anladım. İnternetten araştırdım. Günübirlik işler bulup para biriktirdim. Sonra İstanbul’a gittim. Nasıl yaşıyorlar diye bakmak için. Eşcinsellerin uğradığı barlara gittim. Tek tek yüzlerine baktım.
Öpüşüyorlardı. Anlaşıp beraber çıkanları gördüm. Van’da böyle bir şeyi hayal etmek bile mümkün değil ki abi. Sonra birkaç kez daha gittim İstanbul’a.” Ancak A. cümlenin burasında duruyor ve “Ama o barlardan çıkınca İstanbul’da bir eşcinselin kendini saklaması gerektiğini gördüm. Aslında bir İstiklal Caddesi var rahatça dolaşabilecek. Şimdi bizim burada bir Maraş bir Cumhuriyet Caddesi var. Buralar İstiklal Caddesi değil. Ama İstanbul’daki bir sürü cadde de bizim buradaki caddelerden farksız. Yine maske takıyoruz. Ha bizim Van’daki maske biraz daha büyük tabii” diyor. Van’daki biraz daha büyük maskenin getirdiği zorluklar ise şöyle sıralanıyor; “Burada her yerde heteroseksüel olmak zorundayım. Bir arkadaşım olsa gidip iki çift laf edebileceğimiz bir yerimiz yok.” Peki iki erkek olarak gitseniz nasıl bir şüphe uyandırabilirsiniz ki diye soruyorum; A., gülerek şöyle cevap veriyor: “O zaman da faça verir miyiz korkusu oluyor. Bir de hasbelkader ikimizden birinin tanındığını düşünsene. Hemen öteki de damgayı yer. Bu yüzden biz eşcinseller olarak burada bir arada dolaşmayız. Kendi heteroseksüel hayatlarımız vardır. Ben ara sıra kahveye gitmek zorundayım mesela. Oyun oynamak zorundayım. Karı kız muhabbeti yapmak zorundayım. Yapmazsam adım çıkar. Şimdi mesela ben Deniz’le bile yan yana yürüyemem sokakta.”
A. için adının çıkması canın çıkmasından bile kötü bir durum. Çünkü Van gibi kentte durumu yalnızca A.’yı bağlamıyor. Ailesi, beş kardeşi, hatta dayıları, amcaları, yeğenleri, kuzenlerini de bağlıyor. Çünkü eşcinsel olduğu bir kez ortaya çıkarsa akraba hısım, hepsinin “başını eğmek” zorunda kalacağını biliyor. “Eroin kaçırsam daha iyi” sözü ise uyuşturucu kaçakçılığının önemli istasyonlarından biri olan Van’daki durumu gayet iyi açıklıyor. “Eroin kaçırsan övülürsün, eşcinselsen dövülürsün yani” dediğimde başını sallayarak ‘aynen öyle’ diyor.
Şizofrenik bir durum
Bazı çetelerin artık internetteki eşcinsel forumlarına da sızdığını anlatan A. bir arkadaşının başından geçen hikayeyi şöyle özetliyor: “Bir arkadaşım, internetten yazışmış. Kameradan çocuğu da görmüş. Buluşmuşlar. Çocuk ilk anda kibar davranmış. Ama ilk tenhada gırtlağına bıçağı dayayıp parasını cep telefonlarını almış. Kendini şehir merkezinde bıraktırmış. ‘Konuşursan fena olur’ rezil ederim seni diye gözdağı da vermiş. Ben polise gidelim dedim. Evli, çocuğu bile var. Omzumda bir saat ağladı. Sonra polis yerine evine gitti. Bizim hayatımız böyle geçiyor işte. İstanbul’da en azından gidip şikayet edebilirsin soyulursan... Burada bu bile mümkün değil. Van’da 100 TL’ye kiralık katil bile buluyorsun. Millet o derece yani. Bu yüzden bir eşcinseli soymak iş değil onlar için. Zaten öldürseydiler ailesi bile sahip çıkmaz, ya da eşcinsel olduğunu saklardı. Bir daha adını anmazlardı”
Trajikomik başka hikayeler de var. Birkaç yıl önce bir arkadaşının psikiyatra gittiğini anlatan A., erkek olan psikiyatrın, arkadaşına “şizofreni başlangıcı teşhisi” koyduğunu söylüyor. A., psikiyatrın arkadaşını ikna etmek için kullandığı cümleleri de söylüyor: “Bir koltukta iki karpuz olmaz. Sen erkeksin.” A., Van’ın psikiyatrı bile bizi hasta görüyor” diyor. A.’ın bir problemi de eşcinsellerin doğuda bir seks makinesi gibi algılanıyor olması. “Sanki aklımız fikrimiz sekste” diyen A. bu arada dört beş ayda bir eşcinsel ilişki yaşayabilirse kendini şanslı saydığını durumun hiç de sanıldığı gibi olmadığını belirtiyor. “Biz Van’da bir arkadaş bulursak ona dört elle sarılırız. Âşık oluruz. Zaten şansımız yok ki fazla. ” diyor. Buna karşılık A.’ya göre özelde Van’da, genelde doğuda eşcinsellik oldukça yaygın. Ama pek çok eşcinsel bunu saklıyor, evleniyor.
Röportaj bitiyor. Deniz fotoğraf çektirmeyi önce kabul ediyor ancak sonra ortadan kayboluyor. A. ile baş başa kalıyoruz. O da istemiyor. Sırttan fotoğraf çekeceğim. Cumhuriyet Caddesi’ne çıkalım yeter” diyorum. Cevabı “Sen bunu çekersen ben saçımı bile değiştirmek zorunda kalırım. Bu elbiseleri bile bir daha giyemem” oluyor. Kendisini resmen tehlikeye attığını ben de biliyorum. Ancak en azından bir görsel malzeme şart. Cumhuriyet Caddesi’ne çıkıyoruz. O benimle hiçbir irtibatı olmayan biri gibi önden yürüyor. Anlaşmamız gereği arkasına bile bakmadan yürüyerek uzaklaşıyor. Aklıma eşimin kadın, Zaza ve Alevi olmaktan dolayı her türlü egemen kültürün baskısına maruz gayet talihsiz bir karışım olduğuna dair tespiti geliyor. Eşime telefon açıp üzülmemesini ondan biraz daha talihsiz bir karışımla az önce beraber olduğumu söylüyorum. “Kim?” diye soruyor, “Hem Kürt hem eşcinsel hem de Van’da yaşıyor” diyorum. “Vah Vah” diyor.
Yorum Gönder