Plüton gibi.
Milyonlarca ışık yılı ötede.
Bana değmez, işim olmaz.
Öyle hissediyordum.
Orada, siyah insanların yaşadığı bir kıta var, evet o insanlar zor durumda, biliyorum, duyuyorum, okuyorum ama yapabileceğim hiçbir şey yok.
Arada Bob Geldof’lar, Bono’lar yardım konserleri düzenler.
Rahmetli Lady Di’nin çocukları gider ziyaret eder.

Yardım meleği Angelina Jolie de ara sıra oralarda dolaşır, biz de onun güzel fotoğraflarına bakarız, oradan evlat edindiği çocukları düşünürüz, içimizden “Ne acayip aile!” diye geçiririz, gerçek mi samimi mi bilemeyiz.
Bir de “safari” olayı vardır ama çok pahalıdır, imkan olursa hayatımızda bir kere gideriz, vahşi hayvanları ve o büyüleyici doğayı hücrelerimizde hissederiz. Dönüşte de, biri sorsa da, ballandıra ballandıra anlatsak diye bekleriz.
Afrika bu kadardı benim için.

 



“Öteki”ydi, benden değildi, parçam değildi.
Benim kendi ülkemin dertleri, meseleleri daha önemliydi.
Oysa şimdi her şey değişti, bir başka gözüm açıldı Uganda’da.
“Afrika’daki insanlar bana ne, ne olursa olsunlar...” diyemiyorum artık.
Onlar, Afrika’da açıklıktan, susuzluktan, ilaçsızlıktan, hastalıktan ölüyorlar ve ben dünyanın neresinde olursam olayım, suçluluk duyuyorum.
Bir şeyler yapmam gerektiğini hissediyorum.
Eskiden Alya’nın artık oyuncaklarını, giymediği giyeceklerini sadece Türkiye’de ihtiyacı olanlara göndermek gibi bir bilincim vardı, daha yereldim, sonra Pakistan’ı, Afrika’yı gördükten sonra, oradaki insanlara da yardımcı olabilmenin yollarını arıyorum.
Senelik 200 dolar gibi bir para veriyorsunuz, bir çocuğu uzaktan evlat edinebiliyorsunuz.
Cem Talu’yla birlikte, annesi babası olmayan çocukların isimlerini aldık, öğretmenlerinin isimlerini aldık, Yarım Kalan Hayatlar’dan gelecek bir 20 bin lirayı onlara yollamak gibi bir niyetim var.
Bir 20 bin lirayı da, Sanyu Babies Home’un (dünkü yazıda geçen kimsesizler yurdu, Mutlu Çocuklar Evi) hesabına yatırmak istiyorum.
Doğruymuş, meğer bütün dünya bize aitmiş.
Biz de bütün dünyaya.
İnsan insanmış.
Sınırlar insanların beynindeymiş.
6 yıldır yurtdışında yaşıyorum ve artık kendimi gerçekten dünya vatandaşı gibi hissediyorum. Bazen Türkiye’ye bakıyorum, hep aynı kısırdöngü, hep aynı tartışmalar... O kadar yorucu ve anlamsız ki...

Afrika’da keşfettiğim yeni duygu: UTANÇ
BEN hayatım boyunca böyle bir şey görmedim.
Sizin de görmüş olmanız imkânsız.
Az gelişmişlik gözünüzün önünde duruyor, somut, elle tutulur bir biçimde.
Hele bazı yerler taş devri!
Başka türlüsünü bilmedikleri için de mutsuz değiller.
Hani annesi ölen, annesiz büyümenin nasıl olduğunu bilmez ya, “Annesiz büyüdüğün için çok acı çektin mi?” diye sorarsın...
“Anneyle büyümek nasıl bir şey bilmiyorum ki” der, acısı senin içine çöker.
Çünkü sen daha iyisini biliyorsun...
Yaşadıkları şartlar ve ortam çoğumuzun kedisinden köpeğinden daha kötü.
Ve bu bir şekilde, bütün insanlığın utancı.
İşte tanıştığım yeni duygu buydu.
Orada olanlar artık beni ilgilendiriyor. “Ne olursa olsun” yapamıyorum, ben artık orası için de elimden geleni yapmak istiyorum.
Gönüllü bir tekstilci bulursam, gittiğimiz bir okul var, oradaki çocuklara forma diktirmek istiyorum.
Bir gönüllü ayakkabı üreticisi bulursam oraya ayakkabı yollamak istiyorum.
Bakalım becerebilecek miyim, artık böyle bir hedefim de var...
Bu arada çarşamba günü İstanbul’da iki CEO’yla daha Yarım Kalan Hayatlar yapıyorum.
Bir 40 bin lira daha gelecek.
13. Yarım Kalan Hayatlar oldu, LÖSEV’i de dahil edersek, bir yıldan kısa bir sürede 500 bin liranın üzerinde bir değer...
Devam edeceğim, bana enerji de veriyor başkaları için bir şey yapmak...

Mutlu Çocuklar Evi


BİR sürü insan, sosyal sorumluluk adına orada neler yapabileceğimizi sormuş. “Sanyu Babies Home” yolunuz Uganda’ya düşerse gidip, gönüllü olarak çalışabileceğiniz bir yer. Ama yine de siz internet sitesini inceleyin. www.sanyubabies.com. Çok akıllı bir müdürü var, Barbara Nankya Mutagubya, onunla da irtibat kurabilirsiniz: Sanyubabhome1@yahoo.com. Ya da barbara@sanyubabies.com

İnsan haklarına gelinceye kadar...


BİZ Uganda’dayken tüyler ürpertici bir şey oldu.
Başkent Kampala’nın tabloid gazetelerinden Rolling Stones 19 Ekim’de, “Bu adamları asın!” manşetiyle çıktı.
Ugandalı gay’lerin tek tek fotoğraflarını basmışlar.
Daha doğrusu onları teşhir etmişler.
Ertesi gün, aralarından 4 tanesine saldırdılar.
Bir süre önce de, hükümetin gay’lere ölüm cezası verilmesi gündemdeydi.
Gördüğünüz gibi vaziyet içler acısı...
Buradan bakınca, insan “Aman Allah’ım, bu ne ilkellik!” oluyor.
Öyle gerçekten.
Ama buradan orayı anlamak da mümkün değil.
Biz bir muz cumhuriyetinden söz ediyoruz.
İnsanların hayatta kalabilmeleri bile mucize orada.
O kadar büyük bir gerilik ve ilkellik söz konusu ki, insan haklarına gelinceye kadar çözmeleri gereken, problem demeye dilim varmıyor, bir sürü bela var!

Neler yapılabilir?


AFRİKA haberinizden çok etkilendim. Bu meselenin üzerinde düşününce aklıma şunlar geldi: Trahom hastalığı için antibiyotik yardımı yapılabilir, Sanyu Babies Home’un ihtiyaçları karşılanabilir. Bursa tekstilin başkenti, belki çeşitli duyurularla pembe formalar diktirilebilir. Biz Bursa’da elimizden geleni yapmaya hazırız. Düzenleyeceğimiz aktivitelerden elde ettiğimiz gelirlerle katkıda bulunabiliriz. Afrika kıtasında bulunan Rotaract kulüpleri ile bağlantıya geçip ortak bir şeyler yapabiliriz. Birlik olursak, insanlara duyurursak çok çabuk yol alabileceğimize inanıyorum. Kulübüm adına söyleyebilirim ki her türlü destek ve işbirliğine varız. “Ağırlık kalıyor üzerinde, insan olmanın ağırlığı” diye yazmışsınız, bence insan olmanın ağırlığını, bir tek insanca yaşamlar sağlayarak üzerimizden atabiliriz.
(Gamze BAHADIR... Yıldırım Bayezid Rotaract Kulübü 10-11. Dönem Asbaşkanı)

Yaşa Gamze. Tam da bu. Ben de böyle bir hareket yaratıp, en azından bir okula, bir yuvaya, bir bölgeye faydamız olsun istiyorum.

Yorum Gönder

Blogger tarafından desteklenmektedir.