İstiklal Caddesi'nde Onur Yürüyüşü için binlerce lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel, travesti ve destek verenleri, 'eşcinsellik 22. yüzyılın meselesi' diyen milletvekillerine, 'eşcinsellik hastalık' diyen bakanlara inat yürüdü. Hazırlıktan sonuna kadar 25 yaşındaki trans aktivist Eylül Yıldız'la birlikteydik. Yıldız, "Yılda tek bir gün fark edilmek için giyindim. Buradayım demek için. Özgürlük için" diyor
Eylül, Onur Yürüyüşü için aldığı kostümü çantasından çıkarıyor: Fıstık yeşili, fırfırlı, transparan bir büstiyer ve minnacık yeşil bir şort. Altına da siyah, bilekten bağlı ince topuklu ayakkabılarını giyecek. “Topuklularımın üzerine otrişler saracağım, dizlerime kadar. Gidip otriş bulmamız lazım” diyor telaşla. O zaman istikamet, Atlas Pasajı.
Pasajdaki kostümcüde rengarenk otrişleri avuçluyor manikürlü elleriyle. Sonra siyah, tüylü bir maske beğeniyor. “30 lira mı? Yok artık?!” En sonunda büstiyeriyle aynı renkte bir perukta karar kılıyor. Bacaklara sarmak için de fuşya, siyah ve yeşil otrişler… “Çok renkli olsun, dikkat çeksin!” diyor. Otrişlerin tanesinin 15 liradan satıldığını duyunca gözlerini satıcıya dikiyor, kızıyor gibi yapıyor: “10 liralık şeyi 15 liradan satıyorsun… Sonra da travesti terörü der durursunuz!” Satıcı gülüyor, “Hadi sana 10 lira olsun” diyor.
Sırada file çorap var. Yan dükkanda bulduğu bir çorabı evirip çeviriyor, “Ama bacak boyum çok uzun, olur mu bunlar bana?” diye soruyor kasadaki kadına. Kadın şaşkın, Eylül’ün incecik, upuzun bacaklarına bakıyor, “Valla bilemedim,” diyor. Sonunda file çorabı da alıyor ve modifiye kostüm atölyesine yetişmek için LAMBDA İstanbul’un (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Travesti, Transseksüel Dayanışma Derneği) yolunu tutuyor.
25 yaşındaki Eylül, kendi deyimiyle 1.5 yıldır ‘trans kimliğiyle’ dolaşıyor. “Açılma cesaretini bulamadan önce, çok feminen bir geydim” diyor. “Ama o şekilde mutlu değildim. Ya olmadığım biri gibi devam edecektim hayata, ya da olduğum gibi, bir kadın olarak devam edecektim.” En sonunda, yakın bir arkadaşının desteği ile açılmaya karar veriyor. “Bu bir cesaret işi” diyor. “Trans kimliğinle dolaşmaya başladıktan sonra her an bir başkaldırı yapman gerekiyor. Pankart gibi dolaştığını düşün!”
Eylül, Eskişehir’deki LGBTT oluşumu MorEl’in en aktif üyelerinden. Geçtiğimiz hafta sonu Onur Haftası için İstanbul’a geliyor, pazar günü Trans Onur Yürüyüşü’ne katılıyor. Ama haftanın büyük finali bugün. İşte bugün ‘pankart gibi’ dolaşmak istiyor Eylül. Trans olduğunu fark edince kirayı iki kat artıran ev sahiplerinin, yüzüne kapıları çarpan işverenlerin, onu ve arkasındaki desteği görmesini istiyor. “Eşcinsellik 22. yüzyılın meselesi” diyen milletvekillerine, “eşcinsellik hastalık” diyen sağlık bakanlarına inat, yürüyor. Varlığının kanunen tanınmasını, LGBTT bireylerin de anayasada ayrımcılığa karşı korunmasını istiyor. “Bütün yıl bu günü bekliyorum” diyor LAMBDA’nın merdivenlerini seke seke çıkarken. İlk kez bir yürüyüşte kostüm giyeceği için çok heyecanlı, her şey mükemmel olsun istiyor.
LAMBDA’nın en üst katında tam bir cümbüş var. Herkes kostüm hazırlığında. Yerlere rengarenk kumaşlar saçılmış. Balkonda bir grup ellerinde davullar, ziller, düdükler, çanlarla samba çalıyor. İtalyanı da burada, İranlısı da. Yüzlere simler sürülüyor. Popolara otrişler bağlanıyor. Boyunlardan papyonlar, kumaşlar sarkıtılıyor. Ça ça! Çığlıklar, zılgıtlar, danslar. Herkes ter içinde sıcaktan, ama kimin umrunda? ‘Makas kimde?’ ‘İp var mı?’ ‘Nasıl oldum?’ ‘Ay çok sıcak, fanı buraya doğrultun!’
Eylül’ün kostümü üzerinde Eskişehir’den dört kişilik bir ekip çalışıyor harıl harıl. Bir bacağa siyah otriş sarılıyor. ‘Diğer bacağa yeşil mi sarsak?’ diyor Eylül. Oylamayla tek bacakta otrişte karar kılınıyor.
‘Siyah bir göz kalemi bulalım şimdi!’ ‘Tamam mı annem?’ ‘Çengelliiğne istiyorum!’ ‘Saç spreyi olan var mı?’ ‘Sigaran var mı asıl?’ ‘Zımbayı ver!’ ‘Nasıl oldum?’ ‘Göz makyajını daha fazla abartmaya gerek yok di mi?’ ‘Annem senin ben kanatlarına bayıldım.’ ‘Ben herkesi kanatlarımla kandırıyorum zaten.’ ‘Tamam tatlım.’ ‘Tel tokası olan?’
Eylül, seks işçiliği üzerine bir sempozyumda tanıştığı Fransız arkadaşına da kedi makyajı yapıyor. ‘Open your eyes!’ diyor otoriter bir tavırla. Yavaştan davullar başlıyor yine. Tokayı ver. Hırkayı al. Peruk düşecek mi kafamdan? Filkete lazım! ‘Ye beni bebeğim, bitir beni!’ Balkondaki şarkı bitiyor. Bir alkış kopuyor. .....>>
Yorum Gönder