Cinsel hak arayışı kimileri için öncelikli bir mücadele alanı olarak görülmez. Oysa namus cinayetleri, kadın sünneti, LGBTT bireylere uygulanan şiddet ve yaşam hakkını gasp eden birçok olay cinsel hak ihlallerinin sonucu. Müslüman toplumlarda yaşanan ihlallerin farklı bir boyutu var. Din yoluyla meşrulaşmaları. Müslüman Toplumlarda Cinsel Ve Bedensel Haklar Koalisyonu 12 farklı İslam ülkesinde gerçekleştirdiği eşzamanlı eylemlerle cinsel hakları ihlal edilen bireyleri bilinçli mücadeleye çağırıyor.
Cumhuriyet-Dergi - Cinsel haklar mücadelesi tahmin edebileceğiniz gibi oldukça zorlu bir platform. Hele bunu Müslüman bir ülkede gerçekleştirdiğinizi düşünün. Bizimle, yaşadıkları deneyimleri paylaşmak için bir araya gelen Kadın İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği’nden Sezen Yalçın, Zeynep Özdal ve LAMBDA İstanbul gönüllüleri Selçuk’la Ilgaz tam da bunun için çabalıyorlardı. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 12 Müslüman çoğunluklu ülkede yaklaşık 50 örgütün katılımıyla “Ortak Mücadele-Hep Birlikte” kampanyasının bu yıl ikincisi yapıldı. Bu oluşum için bir öncüden söz etmek çok da olanaklı değil. Organizasyonu yürütmek için kurulan Müslüman Toplumlarda Cinsel ve Bedensel Haklar Koalisyonu (CSBR) ortak bir fikir paylaşımının ürünü. Sezen Yalçın’a göre bu dayanışma ağının en önemli işlevi ortak bir söylem geliştirmekten çok Müslüman ülkelerde çok zor gerçekleşen cinsel hak arama savaşı süresince aktivistlere yalnız olmadıklarını hatırlatması. Zaten Müslüman ülkelerde cinsel hak ihlallerinin sistematikleştirilmesi de büyük farklar içeriyor. Yalçın, Filistin’de yaşanan namus cinayetlerinin tıpkı bizdeki gibi çok yaygın olmasını ama tam tersine Güneydoğu Asya’da büyük sorun teşkil edecek boyutta olmamasını örnek gösteriyor. Buna paralel olarak cinsel hak arama mücadelelerinin boyutları da farklar gösteriyor. Derneğin İran’da yaptıkları çalışmadan sonra ilk kez -kapalı bir grup içinde de olsa- cinselliğin tartışılması büyük memnuniyet yaratmış ve devamının gelmesi istenmiş. Bu noktada işin görünürlük boyutu birçok ülke için yeterli seviyede değil. Yalçın da cinsel hak arama mücadelesinin “modern” ülkelere özgü bir şey olarak algılanmasından bir hayli rahatsız. Bu bahsettiği de cinsel ihlalleri meşrulaştırmanın bir başa yolu olsa gerek.
Ancak yöntemler ne kadar farklı olsa da Zeynep Özdal’a göre yaşananların tümü erkek egemen bakış açısının ürünü. Yalçın da Özdal’ı onaylıyor ve bu yüzden sırf namus cinayeti ya da kadın sünnetine odaklanmak yerine daha bütünlüklü bir bakış açısı sunmak istediklerini söylüyor. Türk Ceza Kanunu’nun değişimi için yürüttükleri ciddi çalışmanın yanında kadınları siyasete yöneltmek ve hakları konusunda bilinçlendirmek de gündemlerinde yer alıyor. Cinsel ihlallerin sırf İslam ülkelerinde yaşandığını söylemek büyük yanılgı olur. Ancak bu ülkelerde ölüme kadar varan ihlallerin dine dayandırılması gibi bir sorun var. Namus cinayetleri, kadın sünneti, eve kapatma ve daha birçok ihlalin aslında dinle örtüşemediğini deşifre etmek. Yaptıkları bir araştırmanın sonucu yeterince korkutucu. Geçen yıl 349 kişi sadece cinsel haklarını kullanmak istedikleri “mesela kocasından boşanmak” için öldürülmüş. Aralarında sırf kadınlar değil LGBTT bireyler de var. Sembolik olayları herkes hatırlayacaktır. Diri diri gömülen ya da defalarca polise “beni öldürecekler, kurtarın” diye başvurmasına karşın sonuç alamayan, sonuçta öldürülen kadınlar. Ve bahsetmeden geçilemeyecek bonus uygulaması. Belki sonunda ölüm yok ama devletin insan haklarına nasıl baktığını, cinsel hakların neden insan hakları olduğunu gayet iyi anlatıyor. Selçuk olayı bire bir yaşamış.
KIYAFET NORMLARI
“Bonus uygulaması İzmir’de şimdi İstanbul Emniyet Müdürü olan kişi tarafından başlatılan bir şey ve LGBTT bireyleri çok zorladı. Polis, kıyafetiyle farklı görünen birine ceza yazıyor.” Selçuk da o gün şortla yakalanmış ekip otosuna; “artık modaya uymayan kimi görürse ceza yazıyor. O gün de aralarında şöyle konuşuyorlardı, ‘iki tane yazdık, bunu da yazalım, bonus!’ Ben onların gözünde kalbi olmayan bir objeyim. Oysa çıktığım yerde bir sürü insan vardı. ‘Sen Türkiye’nin kıyafet normlarına uymuyorsun’ diye cevap veriyor. Şortun yazlık bir giysi olduğunu anlayabilmiş değiller henüz. Her seferinde durduruyorlar, ‘üstündeki boxer’ diyorlar. İçimdeki donu gösterince ancak ikna oluyorlar.”
Selçuk, LGBTT bireylere yönelik şiddetin çok daha görünür ve meşru olması yüzünden kendilerinin de savundukları haklarının arkasında çok daha bilinçli durabildiklerini söylüyor. Ancak şiddeti daha fazla yaşamak herkesi bilinçli yapmıyor. Yalçın’ın da dediği gibi hâlâ çok sayıda homofobik eşcinsel var. Bir sürü kadın hâlâ koca dayağını sineye çekebiliyor. Ya da LAMBDA’ya gelen bir transseksüel “sadece trans haklarını savunurum gerisi beni ilgilendirmez” diyebiliyor.

Cinsel kalıplar her yerde
Cinsel ihlallerden bahsederken eninde sonunda karşımıza çıkan büyük sorun şiddet. Her ne kadar cinsel hiyerarşinin tepesinde yer alsa da, güçlenen sağ politikalar ve militarizm tarafından beslense de heteroseksist erkek cinselliğinin de sorunsuz olduğunu söyleyemeyiz; en azından Türkiye için. Şişirilen cinsel ego, erkek cinselliği için sonuçta pek ölüm getirmiyor ama onur kırcı deneyimler ya da çelişkili bir karakter olarak etrafa yansıyabiliyor. Cinsel ihlaller için gereken şiddeti ortaya çıkaran da bu olsa gerek. Bahsettiğimiz sırf tecavüz değil. Kadının eve kapatılması, her an dayak tehdidiyle yaşaması ya da birilerinin “üç çocuk yapın” diyerek kadın bedenleri üzerinde topluca söz hakkı edinmesi de sembolik şiddet örnekleri. Zeynep Özdal, “Sosyal yaşamın her noktasında cinsel normlar bellidir” diyor ve devam ediyor, “otobüste bile bacağını ne kadar açacağın bellidir. Cinsel yönelimde o kimlik çok hassas. Milliyetçilik bile bunun üzerinden yürüyor. O yüzden devlet kanallarında eşcinseller için ‘hasta bunlar’ gibi açıklamalar gelebiliyor.” Ancak bu sırf devlet mekanizmalarıyla tarif edilecek bir şey değil. Selçuk’un dediğine göre sınıflandırma ve normlar LGBTT bireyler için bile aşılması zor kalıplar. “Bir arkadaşımın yaşadığı deneyimi anlatayım. Biri ondan hoşlanıyordu ve şöyle dedi, ‘biliyorum senin bedenin erkek ama ruhun kadın.’ Onun bedeninin de ruhunun da erkek olduğunu ve bedeni de ruhu da erkek olan birinden hoşlanabileceğini anlayamıyor.”
Selçuk belki haklı ama şu da bir gerçek. Dünya heteroseksist bir tasarım harikası aslında, Müslüman ya da bir başka din fark etmiyor. Cinsel hiyerarşinin alt tabakasına hapsedilen kadınlar ve LGBTT bireyler için de cinsel hak ve özgürlükleri için alan yaratmak bir hayli zor. Yine de Selçuk’un verdiği örnek zorlukların ne kadar kırılgan olabileceğini iyi anlatıyor. “Polisler sık sık LGBTT bireylerin gittiği mekânları basıyorlar ve orada 400 adam görünce şaşırıyorlar. Çünkü bekledikleri makyaj yapmış kadına benzeyen eşcinseller ve onları yola getiren bir tane adam. On dakika durmadan oradan gidiyorlar, kimse de onları takmıyor.” l


Devlet bizden kaçıyor...
- Cinsel hak arama çalışmaları ne yönde ilerleyecek?
Sezen Yalçın: Durum değerlendirmesi yapmak için bile çok gerideyiz. Konuyla ilgili bilgi üretip, eksikleri tespit ederek bu alanda çalışmak isteyen grupları desteklemekten başlamayı düşündük. Kolektif olarak bir araya gelip yolun tartışılarak bulunacağı bir alan.
Selçuk: LAMBDA olarak bayağı bir katılımcıya ulaşıyoruz. Bilinçlenen LGBTT toplumu içinde “Queer” isimli bir oluşum daha var. LGBTT dernekleri cinsel kimlik ve yönelimleri tartışmak istiyor. Devletin de desteğiyle paneller organize edilebilir. Fakat devlet hep kaçıyor. Çünkü LGBTT haklarını savunmayı Avrupa özentiliği olarak görüyorlar. Bir de ordunun pembe teskere vermek için uyguladığı iğrenç bir sistem var. Cinsel ilişki anında görüntü ve ondan zevk aldığını ispatlamanı istiyorlar. Bu yüzden dünyanın en büyük eşcinsel porno arşivi TSK’de olmalı.
- Bir de aile grubunuz var sanırım?
Selçuk: Yeni ama çok fazla katılım var. Ilgaz da grubun en genç üyesi.
Ilgaz: Gruba LAMBDA’ya girdikten iki hafta sonra yöneldim. Önce annemle gelmiştim. Onlara açılmadan önce de ailem bu konularda açık fikirliydi. Hiç homofobik bir söylemlerini duymamıştım. Bunun bir hastalık olmadığını biliyorlardı. Şimdi saklama gibi bir durumum olmadığı için daha rahatım.
S. Yalçın: O kadar çok normla büyüyoruz ki, insanların cinsel kimliğini fark ettiği okul dönemi çok travmatik olabiliyor. Birinin yanında olması çok önemli. Konuşmak da her zaman çözüm değil. Aİlesine açılıp öldürülen insanlar da var.
Zeynep Özdal: Aile desteklese okulda başka bir şey yaşıyorsun.
Ilgaz: Okulda kendi cinsel deneyimimle ilgili olmasa bile bir kadın olarak cinsellik hakkında konuşmam garip karşılanıyor. Alay konusu olabiliyorum.

Tecavüz artık fantezi haline geldi
- Tecavüz konusu “Fatmagül’ün Suçu Ne” dizisiyle gündeme geldi. Medya ve toplumun tecavüze bakış açısı sizce nasıldı?
Sezen Yalçın: Bir kere yer alış biçimiyle çok fetişleştirici bir hal var ve medyanın çok sorumsuz davrandığını düşünüyoruz. Kanunda tecavüz suç sayılsa da toplum gözünde bir şekilde dizisinin çekilmesi, gülüp eğlenilebilesi bir şey haline gelmesine engel olmuyor.
Zeynep Özdal: Orada asıl mesele bir kadına tecavüz edilmesi ve kadının tecavüzcüsüyle evlendirilmesi gibi bir durumken insanları cezbeden bir fantezi haline getirildi. Bir süre sonra rolü oynayan kadına tacizler başladı, şişme bebeği çıkarıldı. Tecavüzü yaşayan kadını seksapelitesiyle gösteriyorsan seks malzemesi haline gelir.
S. Yalçın: Amaç dizi kritiği değil ama mağdur kadının çevresindeki namusu kirlenen erkekler olarak gösteriliyor. Bence bu toplum yargılarına da hitap eden bir işaret.

Yorum Gönder

Blogger tarafından desteklenmektedir.