Türkiye Aile Platformu (TÜRAP) 'ın uygulamaya koyduğu imza kampanyası için Mersin LGBT 7 Renk Derneği'nin açıklaması;
"Yobaz STK'lar bir olmuşlar, LGBT Onur Yürüyüşü'nü yayınlayan basın yayın organlarını kınamışlar ve kelle istiyorlar. 'Basın Konseyi ve Medya Etik Konseyi'ni göreve davet ediyoruz' demişler.
Onlara göre LGBT'lerin Onur Yürüyüşü yapması, yılda bir kez olsun kitlesel olarak haklarını aramaları ve bunun basında haber olarak yer alması, genel ahlaka ve toplum değerlerine meydan okumaymış!

Evet meydan okuyoruz sizin insanları dışlayan, ötekileştiren, nefretin ve cinayetlerin hedefi haline getiren o kokuşmuş ahlaksız ahlakınıza ve kendinizden başkasının haklarına saygı duymayan değerlerinize. Ahlak kavramı, insanların ortak iyiliğini ifade eden, başkalarına zarar vermeme ilkesi çerçevesinde ortaya çıkmış bir kavramdır. Oysa sizler dillerinizden düşürmediğiniz bu kavramı dahi çarpıtarak, kendinizden olmayanları hedef göstermekte hiç bir sakınca görmüyorsunuz? Bu zihniyetinizin neresinde ortak fayda ve insanlara zarar vermeme kuralına saygı var?
Sizler hangi cüretle kendinizi makbul, kendiniz gibi olmayanları yasaklanması gerekenler olarak görebiliyorsunuz ve hedef gösteriyorsunuz? Size kim verdi bu hakkı?
Siz homofobikler hastasınız ve derhal karantina altına alınmalısınız. Çünkü ölüm fermanı yayınlayan ağızlarınızdan nefret ve necaset yayıyorsunuz güzelim dünyaya. Asıl sizi sansürlemek lazım çünkü insanlığa zararlı olanlar bizler değiliz, sizlersiniz."



Yorum Gönder

  1. 30 Haziran tarihinde Beyoğlu’nda yürüyüş yapan sevgili kardeşim,

    Ben yaptığın yürüyüşün basında yankı buluş şekline karşı çıkan ve bu konuda
    tepkisini dile getirenlerden biriyim. Yani senin deyiminle “yobaz” STKların bir
    parçasıyım. Kendimi ve durduğum noktayı sana daha iyi anlatabilmek isterim:

    Sevgili kardeşim,

    Senin bu dünyaya gelirken o yürüyüşte olma sebebini vesile kılacak durumu seçtiğini hiç düşünmüyorum. Bu alemi bütün zıddiyetlikleriyle birlikte halk eden Allah seni bu şekilde takdir etmiş. Bu şüphesiz ben de olabilirdim. Duygularını ve
    kendini ifade etmeye çalışma arzunu anlıyorum. İnanmazsın ama saygı da
    duyuyorum. Senin insanca ve onurlu bir yaşam sürmen için ve toplumsal yaşam
    içinde her türlü imkandan benimle aynı şekilde yararlanabilmen için senin
    yanındayım. Ezilmemen, dışlanmaman, aşağılanmaman için seninle beraberim. Eğitim hakkın, sağlık hakkın, istihdam hakkın için yanındayım.

    Lütfen bir an için zihnindeki tüm önyargıları at ve yalnızca itiraz noktalarımı
    anlamaya çalış. İnan bana derdim seni ötekileştirmek değil. Bilir misin insan
    kelimesinin kökeni “ünsiyet”ten gelirmiş. Ünsiyet ise iyi geçinmek demektir.
    Yani salt beşerlik değil de, insan olmak ise meselem; yaradılmış her varlığa -Yaradan’dan ötürü- hürmet etmek ve iyi geçinmekle mükellefim. Hem de benden farklı olanı değiştirmeye çalışmadan.

    Diğer taraftan o gün onbinlerce kişi bir araya gelerek yaptığınız yürüyüşe de,
    bunun medyadaki yer buluş şekline de karşı çıkıyorum. Meselem seninle değil, senin kendini ifade ediş şeklinle…

    Normal olan toplumsal normların içinde kalan demektir. Yani genel dağılımda çoğunluğun oluşturduğu taraf. Allah erkeği ve kadını yaratmış. Buradan çıkan meşru birliktelikler meyvesini versin ve nesiller devam etsin istemiş. Tıpkı anne
    ve babanın kendi nesillerinin devamı için seni dünyaya getirdikleri gibi… Ve
    yine senin neslinin devamının da ancak bu meşru zemine muhtaç olması gibi. Seni anlıyorum kardeşim; anlıyorum ve varlığını tanıyorum. Ama yaşadığın durumu tamamen olağan bir formata indirgemene, dahası bu durumu aleni bir karnavala dönüştürerek cazip ve tercih edilebilir bir seçenekmiş gibi ortaya koymana karşı çıkıyorum. Kendini toplumsal konum bakımından diğer tüm vatandaşlarla
    aynı tutma talebine rağmen, kortejinin başında ancak yatak odalarıyla sınırlı
    kalmasını umacağımız türden kıyafetleriyle kendini teşhir ederek yürüyenleri normalkabul etmene ve yine bu vesile kendini ekstra marjinalleştirmene karşı
    çıkıyorum. Küçücük bir çocuğun eline “ahlaksız” dövizi vererek şimdiden algısıyla
    oynamana ve ahlakın sanki eleştirilmesi gereken, çağdışı bir dogmaymış
    izlenimini o küçük zihinlere kazınmasına müsade edişine karşı çıkıyorum. Ve en
    önemlisi o yürüyüşe bir karnavalı sunar gibi yer vererek çarpan etkisi yaratan
    medyanın tavrına karşı çıkıyorum.

    Ahlak her işte iyi niyet gütmek, yalan söylememek, dedikodu yapmamak, muhtaç olana yardım etmek, herkesle iyi geçinmeye çalışmak, ölçülü davranmak, güzel söz söylemek, her an hayra yönelik hizmet gayretinde olmak, mahrem olanı mahremde tutmak demek. Söylesene itirazın olabilir mi bu ahlak tanımına? O halde neden kendine “ahlaksız” yaftasını yakıştırıp bu yönde davranıyorsun ki? Ben çocuklarım güzel ahlaklı olarak yetişsinler istiyorum. Tüm çocukları güzel ahlaklı yetiştirebilelim istiyorum. Bu nedenle toplumun aklı başındaki tüm bireylerine ve başta medyaya sorumluluk yüklüyorum. Dahası bu sorumluluğun çokça sana da düştüğüne inanıyorum.

    İşte durduğum nokta budur…
    Sevgilerimle.

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.